Arşivimizdeki bir makale, 1970’lerde deprem sigortası üretiminin yok denecek kadar az olduğunu gösteriyor. Dr. Şebnem Duman’ın sigorta sektörünün neden gelişmediğini inceleyen 1986 yılındaki makalesi, 1970’li yıllardaki depremlerde halka yapılan büyük bir tazminat ödemesi olmadığını gösteriyor. Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki depremlerde ise hiç sigorta teminatı ödenmemiş. Ancak ülkemiz, reasürans kanalıyla, 1972 yılında Nikaragua-Managua depremine 300 bin dolar ödemede bulunmuş.
Dergimizin 1986 Mart-Nisan, yani 315’inci sayısında, Dr. Şebnem Duman tarafından kaleme alınan, bugün için bile ilginç ve değerli bir makaleye rastlıyoruz. “Sigorta Sektöründe Az Gelişmişliğin Temel Faktör Olduğu Ekonomik Kayıpların Ulusal Ekonomi Üzerindeki Etkileri” üst başlığındaki 7’nci makalenin konu başlığı ise “Üretime Kapalı Alanlar”. Başlık, bugün üstüne çok yazılıp çizilen “sigorta açığı” kavramını hatırlatıyor. Zaten, Dr. Duman da makalenin girişinde şu açıklamayı yapıyor: “Ülke ekonomisi açısından önemli olan birçok sigorta türü ülkemizde uygulanmamaktadır. Ya da uygulanma olanağı bulamamaktadır, örneğin, ihracat kredi sigortası, mal kredi sigortaları vb. Ülkemizde uygulanan sigorta türleri ise yangın, hırsızlık, kasko gibi klasik sigorta türleridir ve uygulanan sigorta türlerinin birçoğu da üretim yapılabilecek kapasite içinde o kadar küçük bir alanı güvence altına almışlardır ki, bu branşlarda üretim yapılmıyor denebilir; tarım sigortaları, deprem sigortaları gibi.
Tarım sigortaları bu makaleden 20 yıl sonra hayata geçirilen TARSİM’le ciddi bir büyüklüğe ulaştı. Deprem sigortası da 2000’lerin başında kurulan DASK ve onun yanı sıra yangın poliçesindeki ihtiyari deprem sigortasıyla azımsanmayacak oranda koruma sağladı. Ancak bu branşlardaki sigortalanm oranlarının halen düşük olduğunu belirtmek gerekir.
Dr. Şebnem Duman’ın yazısına dönecek olursak, sektörün gelişim alanları olarak ihracat kredi sigortası, mal kredi sigortası ve tarım sigortasını önceliklendirdiğini görüyoruz. Sonrasında ise deprem sigortaları, çeşitli sorumluluk sigortaları, kredi sigortaları, tasarruf ve çeşitli mülk sigortaları ile çevre kirliliğiyle ilgili sigortaları inceliyor. Bugün bile yeterince gelişmemiş bir tür olan çevre kirliliği sigortasından o gün bahsedilmesine dikkat çekerek, deprem sigortasıyla ilgili açıklamalara gelelim.
Dr. Duman o güne kadar yaşanan depremlerde ödenen sigorta teminatlarını ne kadar düşük olduğunu örneklerle aşağıdaki şekilde anlatıyor:
Depremde bireysel teminat çok az
“Milli Reasürans’ın çalışmalarından elde ettiğimiz sonuca göre, 1975-1979 yılları arasında, toplam deprem priminin (yangına ek deprem sigortası primi) toplam yangın direkt primine oranı, en çok %4,38’le 1979 yılında görülmektedir. Yalnız yangına ek deprem prim tutarının yangın direkt primine oranı ise aynı yıl için %3,48’dir. Kaldı ki, yangın sigortası bölümünde belirtildiği gibi, ülkede yangın branşı üretimi de son derecede düşük düzeydedir. Fiyatlandırmada, deprem prim oranları, yangın prim oranlarıyla fazla bir farklılık göstermemektedir. O nedenle, deprem prim tutarının, yangın prim tutarı içindeki yerinin %50 civarında seyretmesi, kanımızca doğaldır. %3,48 gibi bir oran ise, bizim bu branşı Türkiye’de uygulanmayan sigorta türleri içinde işlememizi haklı göstermektedir. Bizi haklı gösteren bir başka gerekçe de hasar ödemeleriyle ilgili verilerden kaynaklanmaktadır. 1967-1977 yılları arasında, Türkiye’de deprem nedeniyle ödenen hasar miktarları şöyledir:
Yıl Deprem Bölgesi Tazminat (Bin TL)
1967 Adapazarı 1161 (Pirelli, İzmit)
1970 Gediz 755 (Tofaş, Bursa)
1974 İzmir 4914 (Efes Oteli ve muhtelif binalar)
1976 Denizli 886
1977 İzmir 2063
Toplam: 9769
Görüldüğü gibi, hasar ödemeleri çok belirli yerlerle ilgilidir. Halka yapılan büyük bir ödeme yoktur. Nitekim Doğu Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen 1966 Varto, 1971 Bingöl, 1975 Lice, 1976 Van Muradiye depremlerinde sigorta tazminatı ödenmemiştir. Oysa ülkemiz, reasürans kanalıyla, 1972 yılında Nikaragua-Managua depremine 300 bin dolar ödemede bulunmuştur.”
İlgili yıllarda memur maaşlarının üç basamaklı sayılarla, yani bin liralarla ölçüldüğü göz önünde bulundurulursa, tazminatların düşüklüğü daha net anlaşılacaktır.