Osmanlı’nın son döneminde kurulan sigorta şirketlerinin “milli” niteliği tartışmalı olsa da, yönetim kadrolarında Türklerin ağırlık kazanması önemli bir yapısal dönüşümün göstergesiydi. Sigortacılığın millileştirilmesine yönelik bu çabalar, kısa vadede beklenen sonuçları vermedi; ancak Cumhuriyet döneminde ulusal sigortacılığın filizlenmesi için sağlam bir zemin hazırladı.
-Dr. Hasan Meral
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı Devleti’nde ekonomik politikaların yönü üzerine yoğun tartışmalar yaşanmaya başladı. Bir tarafta serbest girişimi ve ekonomik liberalizmi savunanlar yer alıyordu. Diğer tarafta ise korumacı politikaları destekleyenler vardı. 1911-1912 yıllarında peş peşe patlak veren Trablusgarp ve Balkan Savaşları, “Osmanlı milleti” ideolojisinin zayıflamasına ve çözülmesine yol açtı.
Bu süreçte, Müslüman-Türk unsurların öncülüğünde yeni bir ekonomik model benimsenmesi gerektiği düşüncesi yaygınlaştı. Böylece, Osmanlı’da “milli iktisat” anlayışı tam anlamıyla egemen oldu. Bu anlayış, ekonominin kontrolünü gayrimüslim unsurlardan alıp Türk sermayesini güçlendirmeyi hedefliyordu.
- Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Hükümet, Devletin ekonomik bağımsızlığını sağlamak için önemli adımlar attı. En önemlileri arasında kapitülasyonların kaldırılması, dış ticarette korumacı gümrük tarifelerinin uygulanması ve yabancı şirketlerin imtiyazlarının sona erdirilmesi yer alıyordu. Bu dönemde savaşın etkisiyle dış ticaret hacmi ciddi şekilde daraldı. Ekonomik ilişkilerdeki Almanya ile Avusturya-Macaristan’ın etkisi ise belirgin biçimde arttı.
- Meşrutiyet döneminde ulusal bankacılık girişimleri hız kazanmış ve birçok yerel banka kurulmuştu. Ancak bu bankaların hiçbiri, merkezi bir rol üstlenebilecek sermaye gücüne sahip değildi. Bu eksiklik, 1917 yılında 4 milyon lira sermayeyle kurulan Osmanlı İtibarı Milli Bankası’nın önemini daha da artırıyordu. Bankanın yönetim kurulu başkanlığına eski Maliye Bakanı Cavid Bey getirilmişti ve hisseler yalnızca Osmanlı vatandaşlarına satılıyordu. Ancak, savaş koşulları altında yapılan halka arz beklenen ilgiyi görmeyince, Maliye Bakanlığı hisselerin %25’ini satın almak zorunda kaldı.
İtibarı Milli’nin bir devlet bankası olarak konumlandırılması, kuruluş aşamasında tartışılmıştı; ancak Osmanlı Bankası’nın 1925 yılına kadar süren imtiyazı nedeniyle bu mümkün olmadı. İtibarı Milli, her ne kadar bankacılık sistemindeki yabancı ağırlığını kıramamış olsa da, Osmanlı’da milli bir devlet bankası kurma düşüncesinin somut bir adımı olması bakımından önemliydi.
Osmanlı’da milliyetçilik akımının yükselmesi, sigorta sektöründe de güçlü etkiler yarattı. 1912 yılında Fransız sermayesi ile kurulan İhtiyatı Milli Hayat Sigorta Şirketi, unvanında milli sıfatını taşıyan ilk sigorta şirketiydi. “Milli” sigorta şirketleri dönemin politik atmosferini yansıtan önemli bir semboldü. Zira bu milli vurgusu, Cumhuriyet’e kadar kurulan diğer sigorta şirketlerinde de bir gelenek olarak devam etti. İhtiyatı Milli, sermaye yetersizliği ve dönemin ekonomik zorlukları nedeniyle pazarda tutunamadı, 1916 yılında faaliyetlerine son verdi.
Sonraki yıllarda kurulan Türkiye Milli Sigorta (1917) ve İttihadı Milli Osmanlı (1918) şirketlerinde de yabancı sermaye hakimdi. Bu şirketler, sırasıyla Avusturyalı Phoenix ve Fransız Union sigorta şirketlerinin iştiraki olarak kuruldular. Osmanlı Devleti’nin, savaşta düşman saflarında yer alan Fransız sermayesine şirket kurma izni vermesi özellikle dikkat çekiciydi. Osmanlı’nın bankacılık alanında uyguladığı katı korumacılığın aksine, sigorta sektöründe daha esnek ve uzun vadeli bir yaklaşımı benimsiyordu.
Milli sigorta şirketlerinin kurulması piyasada belirgin bir ekonomik etki yaratmasa da stratejik açıdan önemli bir gelişmeydi. Bu şirketler yabancı sermaye ile kurulmuştu ancak belirli bir vadede millileştirilmeleri hedefleniyordu. Örneğin, Türkiye Milli Sigorta, başlangıçta yalnızca %25 yerli sermaye ile kurulmuş olmasına rağmen bu oranın kademeli olarak artırılması hedeflenmişti. İçtüzüğe göre, 25 yıl sonunda şirketin sermayesinin %80’i yerli sermayeye ait olacaktı. Benzer bir yöntem, Cumhuriyet döneminde kurulan ilk yerli sigorta şirketlerinde de izlenecekti.
Bu bölümde, Osmanlı’nın son dönemindeki milli iktisat politikalarının Türk sigortacılığı üzerindeki etkilerini inceledik. Bu yıllarda kurulan sigorta şirketlerinin “milli” niteliği tartışmalı olsa da, yönetim kadrolarında Türklerin ağırlık kazanması önemli bir yapısal dönüşümün göstergesiydi. Sigortacılığın millileştirilmesine yönelik bu çabalar, kısa vadede beklenen sonuçları vermedi; ancak Cumhuriyet döneminde ulusal sigortacılığın filizlenmesi için sağlam bir zemin hazırladı. Gelecek yazıda, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk sigortacılığında yaşanan önemli dönüşümleri ele alacağız.
Not: Bu metin, LinkedIn’de yayınlanan Türk Sigortacılığının İzinde isimli bültenin bir parçasıdır.