Zeynep Stefan: Sadece Yeni bir Direktif mi?

“Avrupa Birliği üyesi değiliz. Dolayısıyla EIOPA’nın önerileri ve koyduğu kurallar Türk Sigortacılığı için yaptırım niteliğinde değil. Ancak Türkiye sigorta sektöründe yabancı yatırımcı oranı bu bağlayıcılığın indirekt olarak kurulmasını sağlayacak düzeyde. 2024 yılının ilk yarısında üretilen poliçe sayısı baz alınarak Türkiye sigorta sektörünün poliçe sayısı bakımından %47’si, aktif büyüklük açısından %40’ı yabancı sermayeye dolayısıyla en büyük yatırımcımız olan Avrupa Birliği düzenlemelerine dahil.”

****

İtalya’da çalışmaya başladığım 2012 yılından beri takip ettiğim bir kurum EIOPA. Sadece Avrupa Birliği ülkelerinde sigortanın geleceğini şekillendirmekle kalmıyor, ortaya koyduğu düzenlemeler, kısıtlar ve kurallar ile oluşturduğu büyük güç aracılığıyla Birlik üyesi ülkelerin finansal sağlamlığının garantörü olarak diğer ülkelere de örnek oluyor. Sevgili Daron Hocam’ın harika kitabı “The Narrow Corridor”da da belirttiği gibi, iktisadi faaliyetler sonucunda elde edilen fon birikimindeki artış kadar önem taşımakta iktisadi alandaki kurumların gücü ve etki alanı. EIOPA, bu kavrama verilebilecek en harika örneklerden biri benim gözümde. Bu çerçevede 21 Kasım’da Frankfurt’ta gerçekleştirilecek konferansa koşa koşa gidiyor olacağım.

Regülatörler gözünden sigortacılığın Avrupa Birliği’ndeki geleceği, özellikle tasarruf ve hayat ürünlerinde sürdürülebilirliğin nasıl sağlanacağı ve yine-yeni-yeniden yapay zekanın nasıl uygulanacağı konferansta katılacağım çalışma gruplarının ana konularını oluşturacak. Peki beni gecenin bir vakti Frankfurt’a uçmaya zorlayan ne? EIOPA, sigorta sektörünün geleceği üzerinde bu derece etkili mi? Peki en tepedeki düzenleyici kurumun perspektifi neden o yapıya dahil olsun olmasın sektördeki bütün bileşenler tarafından bilinmeli? Simon Sinek’in yaptığı gibi önce neden sorularıyla başlıyorum.

Avrupa Birliği üyesi değiliz. Dolayısıyla EIOPA’nın önerileri ve koyduğu kurallar Türk Sigortacılığı için yaptırım niteliğinde değil. Ancak Türkiye sigorta sektöründe yabancı yatırımcı oranı bu bağlayıcılığın indirekt olarak kurulmasını sağlayacak düzeyde. 2024 yılının ilk yarısında üretilen poliçe sayısı baz alınarak Türkiye sigorta sektörünün poliçe sayısı bakımından %47’si, aktif büyüklük açısından %40’ı yabancı sermayeye dolayısıyla en büyük yatırımcımız olan Avrupa Birliği düzenlemelerine dahil. Resmi olarak dinlemesek bile, örneğin Solvency II gibi sermaye yeterliliğinde, DORA gibi teknolojik rezilyansta ve birçok süreçte yerel raporlama düzenlerimize ve standartlarımıza yüksek etkisi mevcut. Bunun en son örneklerinden biri 5 Kasım’da Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen ve “yeni versiyon Solvency II” olan sermaye yeterlilik kuralları.

Eylül 2021 tarihinde hazırlıkları başlayan ve Komisyon tarafından kısaca IRRD (Insurance Recovery and Resolution Directive – Sigortacılık Tazmin ve Çözüm Direktifi) olarak adlandırılan yeni düzenlemeler ile sigorta ve reasürans sektörlerinin uzun dönemli yatırım alternatiflerinin arttırılması, sektörün beklenen teknolojik dönüşüme hazırlanabilmesi için gerekli finansal kaynakların yaratılması ve özellikle son kullanıcı olan Avrupa Birliği vatandaşları için daha iyi şartlarda koruma politikalarının oluşturulması amaçlanmakta. Böylelikle özellikle sermaye piyasalarına yönelik çalışmaları ile Birlik olarak iktisadi büyümenin de düzenli ve en önemlisi sürdürülebilir olması amaçlanmakta. IRRD, imza tarihinden 20 gün sonra, yani 25 Kasım Pazartesi günü yürürlüğe girecek ve Avrupa Birliği bünyesinde faaliyet gösteren şirketlerin belirtilen bütün düzenlemelere uyumu için iki yıllık geri sayımı başlayacak.

281 sayfalık IRRD, genel olarak yedi ana bölümde yer alan 101 kapsamlı maddeden oluşmakta ve Birlik bünyesinde Almanya, İtalya ve İrlanda gibi ülkelerde zaten uygulanmakta olan sigorta-reasürans şirketlerinin finansal veya fiziksel olarak işlevsiz hale gelmesi (breach) riskinin kontrol altına alınmasını amaçlayan uygulamaların genelleştirilmesini, standartlaştırılması ve diğer Birlik üyesi ülkeler tarafından da uygulanması amaçlanmakta. Bu adımda Avrupa Birliği düzenleyici kurumları tarafından sıklıkla uygulanan genel bir kuralı tekrar gözlemlemekteyiz; kapsam olarak en yüksek risklerin seçilip öncelikle bu alanların düzenlenmesi. Bir nevi “eat the frog first”, yani en zor olanı en önce yap.

Avrupa Birliği’ni bana tek bir kavram ile ifade et deseniz orta-uzun vadeli projeksiyon derim. Eğer Avrupa Komisyonu 2 sene boyunca kocaman bir sektörünü bu düzenlemeler ile meşgul edecekse onları şimdikinden daha kaygan bir zemine, şimdikinden daha yüksek bir enflasyonist ortama ve belki de pek alışkın olmadıkları türbülanslara hazırlıyor ve bunları orta-uzun vadede bekliyor demektir. Bu “yeni dönem”in diğer ipuçlarını Frankfurt’ta aramaya devam edeceğim.