Murat Dişci: Trafik Sigortası Sadece Trafik Sigortası Değildir

Şimdi akıllara şöyle bir soru gelebilir: “Sen Trafik Sigortası yapmayan bir şirketin Genel Müdürü olarak neden Trafik Sigortasıyla bu kadar ilgileniyorsun?” Neden ilgilendiğime gelin birlikte bakalım.

-Murat Dişci*

Bu başlığı neden attım?

Sigortacılığımızın en önemli ürünü Trafik Sigortasını ve problemlerini sadece Trafik Sigortacılığı kavramı altında görüp, kronik hale gelen sorunlarıyla gerektiği gibi yüzleşmemek, kara bir deliğe dönüşmekte olan bu ürünün bizleri sürüklediği potansiyel tehlikeyi görmezden gelmek anlamına geliyor.

Bu ürünü değerlendirmede yeni bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm için bu başlığı attım.

Şimdi akıllara şöyle bir soru gelebilir. “Sen Trafik Sigortası yapmayan bir şirketin Genel Müdürü olarak neden Trafik Sigortasıyla bu kadar ilgileniyorsun”

Neden ilgilendiğime gelin birlikte bakalım.

Türkiye’de Trafikte kayıtlı araç sayısı 31 Milyonu bulmuş durumda. Bu, trafikte gezen araç sayısında geçtiğimiz 2 yıl içinde 4 milyon adet artış olduğu anlamına geliyor. Rakam bize aynı zamanda Trafik Sigortasının potansiyelini de ifade ediyor. Yollardaki hukuki sorumluluğu düzenleyen Zorunlu bir sigorta olmasında rağmen Türkiye’de Trafik Sigortasında sigortalılık oranı geçmişte de hiçbir zaman %85’i geçmedi. Ancak şu an %80’in de altına inmiş gözüküyor ki %70’li oranlarda devam etmemiz penetrasyonda 10 seneden daha geriye gitmiş olmamız anlamına gelir. Taşradaki araçlar deyin, motosiklet traktör deyin, Avrupa’da Sigortalılık Oranlarının %99’larda olduğu Zorunlu bir ürüne olan ilgi bizde giderek azalıyor.

Hangi aracın Trafikte gezdiğini bildiğimize göre, sigortasızlık oranı neden artıyor.  Bu konuda referans önlemler var. Mesela Hollanda sigortalılık oranını sadece 10 yıl içinde %99,7’ye taşımayı başardı. Bunu sigortasız araç sahiplerine mektup göndererek yaptı. Biraz zaman aldı ama başardı. Biz ise Türkiye’de bu modelin işlemeyeceğini içten içe biliyoruz. Çünkü Trafik Sigortası primlerinin araç sahiplerinin bazılarının karşılayamayacağı seviyelere geldiği açıkça görülüyor.

2024 enflasyonu dikkate alındığında poliçenin Teminat Limitlerinin de düşük kaldığı ve ürünün işlevini yerine getirmekten hızla uzaklaştığını görüyoruz. Trafik Sigortasını satın almış ve kazaya karışmış Sigortalılar, limit yetersizliği nedeniyle kusurlu oldukları kazalar sonucu ortaya çıkan yüksek maliyetleri ceplerinden karşılamak zorundalar. Bu durum bir tür sigortasızlık anlamına geliyor ve kazada mağdur olan tarafa yaşaması olası ikinci bir mağduriyetin kapısını aralıyor.

Hele ki Bedeni bir Tazminat söz konusu ise, çoğu Sigorta Şirketi kendince aktif yönetimi yapmak adına, aldığı primi faizde değerlendirecek diye, dosyaların davaya gitmesini adeta teşvik ettiği için, etraf, zamanında tazminat ödemesi alamayan,  Sigorta Şirketlerini ve Avukatları maddi olarak tatmin edecek bir sonuç ortaya çıkana kadar beklemek zorunda olan mağdurlarla dolu.

Yani bir Zorunlu Sigorta düşünün ki, şişen maliyetlerden ötürü fiyatları Sigortalıların boyunu aşmaya başladığından penetrasyonu düşmeye başlamış, limitleri artık gereken korumayı sağlamayan, kusurlunun da mağdurun da işini görmeyen, bireyin bütçesinde işgal ettiği büyüklük yüzünden insanları diğer sigortaları yapmaktan vaz geçiren, likidite ve hacim sağladığı için zarardan dolayı sürekli ağlamalarına rağmen şirketler tarafından bitmeyen bir rekabet içinde bağımlı gibi fiyat indirimleri ile yazılmaya çalışılan, tuhaf bir ürüne dönüşmüş.

Kasko üzerinde yaptığı etkiyi bu yıl daha net gördük. Kasko Piyasasındaki reel daralma ağırlıklı Trafik Sigortası primlerinin eseridir. Son iki yılda Kasko pazarından çıkan sigortalı sayısı 3,5 Milyon.

Hani biz penetrasyonu artırmaya çalışıyorduk. Hani gelişmiş ülkeler seviyesine çıkacaktık. Hani her şey güzel olacaktı…

Şirketlerin ve Hukuki Takipçilerin ortaklaşa var ettiği bu “Uzlaşmama Sektörü” ‘nün sistem üstünde oluşturduğu yük o kadar arttı ki artık sorun Sigorta Sektörünün bütününü yutacak bir kara delik olmaya doğru gidiyor. Trafik Sigortası polis çevirmesinde yapılacak bir poliçe haline dönüşmeye başlamışsa, toplumsal düzeyde sıkıntı kapıda demektir. Çözülmemesi halinde yıllarca Kan Parası denen olguyla uğraşmış bir ülke olarak o dönemlere yeniden dönmemiz fazla zaman almaz.

Dolayısıyla Şirketlerin ve Hukuki Takipçilerin bu branşta kuyruğu uzatmaları derhal engellenmeli. Bunun hangi yöntemlerle yapılacağı başka bir yazı konusu ancak bu mutlaka yapılmalıdır.

Havuz sorunu çözülmeden Serbest tarifeye geçmenin sigortasızlığı daha da artırma riski var, dolayısıyla öncelikle RS Havuzu mutlaka sorunlu segmentleri içerecek şekilde daralmalı, işleteni takip etmeli, doğru fiyatlanmalı ve adil dağılımla yönetilmeli. Doğrudan Tazmin kozmetik bir yenilik değil zorunluluk haline gelmiş kurtarıcı projelerden biridir, dolayısıyla bunu ve gerektirdiği takas odasını dizayn etmek, günümüz teknolojilerinde zor değil bunun acilen yapılması lazım.

Değer Kaybı uzlaşmazlık konusu olmaktan çıkmalı, tahkime vs. şirket dışına çıkmadan en pratik şekilde çözülen bir konu haline dönüştürülmelidir. Eşdeğer Parça Kullanımı konusu ise sertifikasyon ile zaman kaybetmeden günlük hayata sokulmalıdır.

Önlem alınmazsa Trafik Sigortasının Kasko ve Diğer Hayat Dışı Branşlarda açtığı yara 2025 ve takip eden yıllarda büyümeye devam edecek, konu sektörümüzün bütününü etkileyen boyutta bir soruna evirilecek.

Dolayısıyla konuyu yakından takip ediyorum ve ilgi alanıma doğrudan giriyor.

Silkinmemiz ve daha da geç olmadan sorunla yüzleşip kolları sıvamamız gerekiyor.

Başta ifade ettiğim noktadayım;

“Trafik Sigortası, sadece Trafik Sigortası olarak görülecek bir konu değildir.”

*Ali Murat Dişci – AcnTURK Sigorta Genel Müdürü