Serpil Akyol Erden: Yaşlılık Para Demek

 

“Yaşlı bakımında çalışacak adaylarla konuştuğumda önceki işinden ayrılık sebebi olarak yine para çıkıyor karşıma. Soruyorum, diyorlar ki; ‘Tek anneydi. Çocukları ilgilenmiyor para vermiyordu, maaşıma zam yapamadı teyze. Çünkü maaşı yetmedi.’ Yaşlılıkta para şart! Birikim diyorum ya. Biriktirmeyi yatırım yapmayı bilmeyenler için çözüm hayat sigortası veya BES.”
*****
Küçük bir sahil kasabasında deniz kenarında kurulmuş otelin denizin içine doğru uzanan restoranında oturmuş rapor yazarken, diğer taraftan restorandaki garsonlara bakıyorum. Siparişlerimiz gecikiyor. Siparişlerimizi hatırlatmak için göz göze gelmeye çalışıyorum ama bir yandan da buraya dinlenmeye geldik terslikleri önemseme diyorum kendime…
O sırada garsonlardan biri gözüme çarpıyor; bembeyaz saçlarını atkuyruğu yapmış. Yüzünde yılların bıraktığı derin çizgiler. Ama gözler ışıldıyor ve on sekizlik delikanlı gibi koşuyor siparişleri yetiştirmek için. Etrafa laf atıyor, günlük hayatını anlatıyor herkese. Dünyayı tiye alıyor. Bu sempatik hareketler sanırım bahşiş ya da patrona yaranmak için… İsmi Sinbad.

Sinbad
Sekiz yaşında annesi terk etmiş. Benim için annemin hiç anlamı yok diyor hüzünlenerek. Uzun yıllar Yeşilçam’da hepimizin tanıdığı yönetmenlerin ekibinde görüntü yönetmeni asistanı olarak çalışmış. O yılları büyük bir keyifle anlatıyor. Belli severek yapmış işini. Ama sigortasız çalışmış. Sonra, otuz beş yaşında kot pantolon satarken bulmuş kendini. Tutunamamış. Sonra bu küçük sayfiye kasabasında havalar elverdiğince, oteller açık oldukça garsonluk ve ufak tefek işler yapmış. Ayakkabı alacak ama buzdolabı bozulduğu için önceliği buzdolabına verdiğini anlatıyor mahzun bir şekilde. Altmış beş yaşını geçtiği için devlet beş bin lira maaş veriyormuş. Acı olan, bırakın tutarını, bu maaş dışında sosyal güvenlik sistemiyle hiçbir bağı olmamış Sinbad’ın. Kırk yedi filmin künyesinde ismi geçen Yeşilçam emektarı Sinbad güvencesiz ve mutsuz. Çünkü parası yok ve her şey için para gerekli. Ayakkabı alamıyor. Halen on sekiz saat çalışıyor. Demek bu yaşlar için bir birikim şart. O da hayat sigortasında veya BES’te var. Özellikle de yatırım yapamayan maaşlı çalışan kişiler için.
Yaşlı bakımında çalışacak adaylarla konuştuğumda önceki işinden ayrılık sebebi olarak yine para çıkıyor karşıma. Soruyorum, diyorlar ki; “Tek anneydi. Çocukları ilgilenmiyor para vermiyordu, maaşıma zam yapamadı teyze. Çünkü maaşı yetmedi.” Yaşlılıkta para şart! Birikim diyorum ya. Biriktirmeyi yatırım yapmayı bilmeyenler için çözüm hayat sigortası veya BES.
Mahallemizde bir Ayten Hanım teyze vardı. Uzun yıllar işçi olarak çalışmış, eşi ölünce tek kalmış sonra oğlu onun yanına taşınmış. O taşındıktan sonra baş örtüsünü her düzelttiğinde ağzını burnunu yamultmaya gözlerini kırpıştırmaya başlamıştır. Bu tik oğlunun tartaklamalar ve maaşına el koyması ile başlamıştı. Bir ablası vardı. İzmit’te otururdu. Ayten teyze ona hiç gidemedi. Çünkü oraya gidecek kadar parası hiç olmadı. Demek yaşlıyken sevdiklerine ulaşabilmek için bile para şart. Diyorum ya; ek birikim için hayat sigortası veya bireysel emeklilik…

Hayat standardını koruyabilmek için
Aktif çalışma hayatından kırk yaşında emekli olarak ayrılan meslektaşımız yirmi sekiz bin lira emekli maaşı almaya başlamış. Teklif gelince iş hayatına dönüş yaptı. Aldığı maaş iki yüz bin lira. Çalışmasa acaba yirmi sekiz bin lira ile yaşam standardını koruyabilir miydi? Eğer yatırım yapmadı ise ki bir evi bir arabası var. Sağlık sigortasını kesinlikle yaptıramazdı mesela. Sektöre girdiğim ilk yıllarda hayat sigortasını anlatırken müdürlerimiz derdi ki, “Diyelim genel müdürsünüz, emekli oldunuz, geliriniz düşecek” Şimdi daha iyi anlıyorum onları. Kısaca aslında herkesin ikinci bir gelire, birikime ihtiyacı var.

Aklıma hayat sigorta şirketlerinin sloganları geldi. Mesela “Gelecek de bir gün gelecek” “Birikimleriniz sabun köpüğü gibi erimesin”, “Bana teyze dediler” şokunu yaşayanlarla insanlara yaşlanmanın ne kadar hızlı olduğunu anlatan reklamlar… Bir de ekranın bir tarafından baba oğluna bakıyor, diğer tarafta çocuk yaslanmış babasına bakıyor. Zamanın geçtiğini, yaşlılık döneminin göz açıp kapayana kadar geleceğini insanımıza hissettiren vurucu reklamlar bunlar. İnsanlarımıza zamanın çabuk geçtiğini ve hayatı devam ettirebilmek için güvenceye, hayat sigortasına veya BES’e ihtiyacımızın olduğunu anlatmaya devam etmeliyiz. Belki de yaşanan hikayelerden örnekler paylaşmalıyız. Benim sizinle paylaştığım gibi.

Sadece satış için değil, Türk insanının yaşam kalitesini koruyarak yaşlılığın tadını çıkartabilmesi için…