Arşivden- Troçki, Atatürk’ün haberi olmadan Türkiye’ye nasıl geldi?

Arşivden sayfamızda genelde sigortayla ilgili konulara yer versek de bazen siyasi veya sosyal konulardaki ilginç yazıları da paylaşıyoruz. Bu sayımızda da 1966 yılının Ocak-Şubat ayına göz atarken dünya siyasi tarihinde çok önemli bir yeri olan Leon Troçki’nin adına rastlayınca durup okumaya başladık. Yazıda Atatürk’ün de olduğunu görünce, “Arşivden” sayfamız için uygun bir konu olduğuna karar verdik.

Ekim Devrimi’nin liderlerinden Leon Troçki, Sovyetler Birliği’nin kurucu babası Lenin’in ölümünün ardından yönetimi devralan Stalin tarafından tehdit olarak görülüp sınır dışı edilmişti. Sovyetler Birliği’nin ideolojisi olan sosyalizmi tüm dünyaya yayma fikrini taşıdığı bilindiği için hiçbir Avrupa ülkesi Troçki’yi kabul etmemiş, o da Türkiye’ye sığınmıştı. Ünlü lider, 1929’dan 1932’ye kadar İstanbul Büyükada’da yaşamıştı.

Sigorta Dünyası’nın 1966 yılının ilk sayısında, Troçki’nin Sovyetler Birliği’nden kovulmasından sonra Atatürk’ün izni olmadan Türkiye’ye nasıl geldiği anlatılmış. Osmanzade Hamdi’nin adeta bir tuluat temposuyla aktardığı olayı gazeteci Niyazi Ahmet Banoğlu “Atatürk’ten Hatıralar” başlıklı sayfaya taşımış. Yazıdan, Troçki’nin Türkiye’ye geldiğinden Atatürk’ün haberinin olmadığı ve öğrenince buna karşı çıktığını öğreniyoruz.

Osmanzade Hamdi Bey ve birkaç kişi Atatürk’le köşkte otururlarken dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya geliyor ve Paşa’ya bir haber veriyor. Gerisini Hamdi Bey’in anısından okuyalım:

“Şuradan buradan bahsederken Şükrü Kaya çıkageldi. Paşam, dedi. Troçky geliyor. Bu damdan düşer gibi bir haberdi. Paşanın hayretle, Kim davet etti..? deyişinden anlaşılıyordu ki, onun da bir şeyden haberi yoktu. Şükrü Kaya izah etti:

-Hey’eti Vekilede karar verilmişti. Türkiye’ye gelmesine müsaade edildi. Pasaportu falan da hazırlanmıştı.

Paşa sinirlendi:

-Kabul etmem keratayı…

-Aman Paşam, nasıl olur? Hey’eti Vekilenin kararı kendisine bildirilmişti. Onun üzerine kalktı geliyor. Nasıl olur… Yolda… Geliyor…

— Olmaz dedik ya… Troçky derken, arkasına bir sürü muhafız takacağız… İşimizi gücümüzü bırakıp onunla uğraşacağız. Beyaz Ruslar, yok bilmem kimler vurmaya çalışacaklar… Başımıza dert açacağız. Ben istemem… Kat’iyen olmaz…

İşte tam bu sırada bir telgraf getirdiler. Troçky’dendi. «Beni memleketinize kabul ettiğinizden dolayı teşekkür ederim» diyordu.

-Bak kerataya… Bir de teşekkür ediyor, Tevfik Rüştü’yü (Dışişleri Bakanı) çağırın bana…

Meclisteki hava birden elektriklenmişti. Hep susmuş, Tevfik Rüştünün yiyeceği zılgıtı bekliyorduk.

Geldi, Paşa telgrafı göstererek:

-Yahu bu ne iştir? Troçky geliyormuş… deyince Tevfik Rüştü boynunu bükerek, ellerini oğuşturmağa başladı:

-Efendim… Paşam… Şey… Evet… Paşam… Evet… Geliyor…

-Nasıl geliyor..?

-Paşam… Afedersiniz… İsterseniz kabul etmeyiniz… Yahut… Meselâ Amasya’da falan oturtunuz…

Paşa biraz yumuşar gibi oldu:

-Peki… Öyle olsun, dedi. Fakat Tevfik Rüştü, nabzına göre şerbet vermeyi bilen haliyle ellerini oğuşturmağa devam ederek, alt perdeden:

-Evet… Öyle olur ama, Paşam bilmem ki, orada muhafaza edebilir miyiz? Güç olmaz mı?… Yâni… Şey… Falan derken, kırıla, döküle, yalvara yakara, allem etti, kallem etti, yine Troçky’i. İstanbul’a, hem de Büyükada’ya getirtip oturttu.”