İnsanlara mutlu olmak için neye ihtiyaçları olduğu sorulduğunda en sık dile getirilen iki dileğin birincisi “para”, ikincisi ise “zaman”dır. 1990’lı yılların sonunda katıldığım Amerikan Eğitimciler Birliği’nin bir toplantısında duyduğum bir söz beni çok etkilemişti. “Hız tanrıdır, zaman da şeytan”. 1983 yılından 2000 yıllarının başına kadar Zuhal Baltaş’la birlikte verdiğimiz “Stresle Başaçıkma, Sağlıklı ve Etkili Yaşama” seminerlerinin o dönemdeki ayrılmaz bir parçası da “Zaman Düzenleme Teknikleri” idi. Bu bölümün temel mesajı da şuydu: “Dünyada insanlara demokratik olarak verilmiş olan, başarılı ve başarısız insanların ortak sahip oldukları tek şey zamandır. Başarılı ve başarısız bütün insanların aylarında 30, haftalarında 7 gün vardır. Bir günlerinde 24 saat, bir saatlerinde de 60 dakikaları vardır.”
Stres seminerleri vermeye başladığımızdan bu yana uzun yıllar geçti. Günümüzde hızın önemi daha da arttı. Bunun sonucunda atasözleri ve özdeyişler bile değişti. Örneğin: “Büyük balık küçük balığı yutar”, “Hızlı balık yavaş balığı yutar”a döndü. Dijital bir dünyada yaşar olduk. Günlük hayatın ritmi ve temposu, yapılacak olan işler listesinin kabarıklığı, bizi “kim olmak istediğimizden”, gerçekten “neyi yaşamak ve ne yapmak istediğimizden” kopartmaktadır.
Birçok reklamda hizmet süresi olarak belirtilen “7/24” kavramı hayatın ritmini tanımlar duruma geldi. Ancak bugün başarının, böylesine yoğun yaşamak ve çalışmakla, zamanı bir fetiş haline getirmekle ilgili olmadığını görüyoruz. Yüksek performansın ve başarının temelinde zamanın değil, enerjinin kullanılış biçimi yatıyor. Bir başka deyişle enerji, güçlü yönlere odaklandığında zaman anlam kazanıyor. Hayatın her alanında doğru miktar, nitelik, odak ve yoğunlukta enerjiyi esas amaçlarımıza odaklayamadığımız takdirde elde edeceğimiz sonuç, potansiyelimizi temsil etmemektedir. Başarı, sağlık ve mutluluk, enerjinin doğru bir şekilde kullanılmasına bağlıdır. Zaman enerjiye dönüştüğünde anlam kazanır.
Kötü yöneticiler, zehirleyici iş ortamları ve zor ilişkiler hayatın gerçekleridir. Bunlardan kaçınamayız. Bir gündeki saat sayısı bellidir, ancak sahip olduğumuz enerjinin miktarı, niteliği ve kullanılış biçimi bütünüyle kişinin kendi elindedir. Enerji, hayatımızın en değerli kaynağıdır. Hayata yansıttığımız enerji ile ilgili ne kadar sorumluluk alırsak o kadar güçlü ve verimli oluruz.
Enerjinizi nereye odaklarsanız hayat orada gelişir
Enerjinizi yarın sabah, işinize ve ailenize, daha olumlu ve yoğun bir şekilde odaklayacak olsanız, hayatınızda neler değişirdi? Özellikle bir iş liderinin, iş ortamına yüksek ve olumlu enerji getirmesinin, ona bağlı çalışanları ve onların başkalarına verdikleri hizmetin kalitesinin nasıl etkileyeceğini düşünün. İnsanların hayat başarısı, mutluluğu ve kalitesi, enerjilerinin miktarına ve bunları odaklama biçimlerine bağlıdır.
İnsanların enerjilerini odaklamalarının dört düzeyi vardır:
- Yürekten adanma
- Bağlanma
- Kısmen bağlanma
- Kopma
Bugün iş hayatında çalışanların önemli bir bölümünün çalıştıkları kurumdan duygusal olarak kopuk olduklarını ve zamanlarının bir bölümünü iş arama sitelerinde geçirdiklerini biliyoruz. Benzer şekilde birçok evlilik de duygusal açıdan kopuk veya kısmen bağlılık düzeyinde sürüyor. Oysa yürekten adanma, kısa dönemli kişisel çıkarlarımızın ötesinde bir amaca, yüksek bedensel enerji, duygusal bağlılık, zihinsel yoğunlaşma ve manevi uyumu içeren bir odaklanma gerektirir.
Adanmanın ödülü tutkudur
Başarının anahtarı yürekten adanmadır. Yürekten adanma birbirine bağlı ancak dört ayrı enerji kaynağını doğru yönetmeyle gerçekleşir.
Enerji Kadranı
*Jim Loehr ve Tony Shwatz’dan alınmıştır.
Sahip olduğumuz bedensel, zihinsel, duygusal ve manevi enerji kaynaklarının hayattaki varlık nedenimize ve uzun dönemli amaçlarımıza dönük kullanılması bizi kendimizden memnun hale getirir. Hem işimizde, hem özel hayatımızda aşkla çalışmamıza ve yaşamamıza imkan sağlar.
En temel enerji kaynaklarımız bedensel ve duygusal enerjidir. Bedensel enerji yüksek veya düşük olabilir, duygusal enerji ise olumlu veya olumsuz olabilir. Bir insanın olumsuz duygu ve düşünce ile olumlu bir davranış içinde olması ve potansiyelini hayata yansıtarak olumlu sonuç alması mümkün değildir.
Yarın sabah ailenizden birinin önemli bir ameliyata gireceğini düşünün… Cerrahın hangi enerji düzeyinde olmasını isterdiniz? Hiç şüphesiz yüksek ve olumlu enerji içinde olmasını, değil mi? Cerrahın kızgın ve kaygılı olduğunu veya yorgun ve çökkün olduğunu görseniz ne hissedersiniz?
Yürekten adanma birbirine bağlı, ancak dört ayrı enerji kaynağını doğru yönetmeyle gerçekleşir. Bedensel, zihinsel, duygusal ve manevi enerji kaynaklarımızın hayattaki varlık nedenimize ve uzun dönemli amaçlarımıza dönük kullanılması, mutluluğun ve başarının anahtarıdır. Çünkü ancak böylece hayata yansıttığımız bütün potansiyelimizin karşılığı olan ödülleri alabilir ve kendimizden memnun oluruz. Şimdi ana hatlarıyla enerji kaynaklarımızın özelliklerine bakalım.
Enerjiyi yenilemek
Her alandaki enerji kapasitesi aşırı kullanma veya tersi, yetersiz kullanmayla azalır. Bu nedenle enerji tüketiminin, enerji yenilenmesi ile dengelenmesi gerekir. İnsanların çoğu sahip oldukları enerjinin sınırsız olduğunu düşünür. Özellikle yaşın ilerlemesiyle azalan kapasitenin yükseltilmesi için aktif çaba harcamak gerekir. Bedensel enerjiyi yükseltmek ve kas kapasitesini artırmak için nasıl düzenli egzersiz yapmak gerekirse; zihinsel, duygusal ve manevi kapasitenin de geliştirilmesi bu alanlarda yapılacak egzersizlerle mümkündür.
Tekdüze ve gelişigüzel yaşam, insanların ürettiklerinden daha fazla enerji tüketmelerine yol açar. Bunun sonucu da insanlar orta yaşa ulaştıklarında tutkularını, gözlerindeki parlaklığı kaybeder ve tükenirler. Ne yazık ki, dinlenme ve yenilenme ihtiyacı çok kere, yüksek performansı sürdürmek için gerekli bir girişim olarak değil, zayıflık olarak değerlendirilir.
Bilinçli olarak dinlenmek ve yenilenmek, kişinin tüm kapasitesini göstermesine imkân verecek temel bir koşuldur. Unutmamak gerekir ki, müziği müzik yapan notalar değil, aradaki boşluklardır. Enerji kadranı tablosunda görüldüğü gibi sağ alt kadran, sağ üst kadrana geçme imkânı verir.
Nasıl yoğun bir fizik egzersiz programından sonra kişi kendini biraz yorgun hisseder, ancak 24 saat sonra kas performansı artmış olursa, hayatın diğer alanlarındaki “kas”ları geliştirmek için de aynı süreç geçerlidir. Örneğin empati, bütünlük ve bağlanma gibi psikolojik ve etik alanlarda da gelişim ancak düzenli pratikle mümkündür. Başlangıçta rahatsızlık yaratan stres verici bir durumun, bizim bedensel, zihinsel, duygusal ve manevi kapasitemizi geliştirmek gibi bir potansiyel gücü vardır. Nietzche’nin dediği gibi “Öldürmeyen her darbe güçlendirir.”
Başarının temeli ritüellerdir
Ritus Latince doğru eylem demektir. İnanç sisteminin uzantısı olan ve düşünmeden yapılan bu eylemler sürekli başarının anahtarıdır. Sanatçının ritüeli prova, sporcunun ritüeli düzenli antreman, başarılı yöneticilerin ritüeli düzenli performans yönetimidir. Hayatınızda düzenli olarak yüksek performans gösterdiğiniz ve verimli olduğunuz bir alana bakarsanız, belirli alışkanlıklarınızın bunun gerçekleşmesini sağladığını göreceksiniz. Örneğin sağlıklı besleniyorsanız, bunun arkasında yiyeceklerinizi satın alırken veya restoranda yemek ısmarlarken gösterdiğiniz özen vardır. Eğer bedensel olarak kendinizi formda hissediyorsanız, bunun nedeni sadece yediklerinize dikkat etmek değil, aynı zamanda, haftada en az 4 veya 5 gün fizik egzersizi gündelik programınıza koymanızdır.
Çocuklarına ve eşine yürekten adanmış bir eş, ailesiyle daha uzun zaman geçirmek için ritüellere sahiptir. Aile ile uzun zaman geçirmek, aile üyeleriyle sadece aynı mekânda olmayı aşan bir durumdur. Birçok aile, kendilerinin ve çocuklarının yaşıtı arkadaşlarıyla birlikte tatile gider veya hafta sonunu geçirir. Bu, aile üyelerinin birlikteliklerini pekiştiren, birbirlerini daha iyi anlayıp yakınlaşmalarına imkân veren bir birliktelik değildir. Yürekten adanma sonucunda, kalabalık içinde geçen zaman yerine aile üyelerinin birbirini anlamalarına imkân verecek özel paylaşımlar gerçekleşir ve hayat kalitesi yükselir.