Ana akım kanallardan birinde üst üste yayınlanan birkaç haber sektörü zan altında bıraktı. Bu haberlere göre şirketler “Trafik’in acısını kaskodan çıkarmış” ve “9 ayda 21,8 milyar TL kâr elde etmiş”, “sağlık sigortalarında %138’lik artışa gitmiş” ve bence en önemlisi “trafikte kuyruklu’ bir zarar varmış”.
-Orhun Emre Çelik
Geçtiğimiz günlerde ana akım kanallardan birisinde üst üste yayınlanan birkaç haber sektörü ciddi şekilde eleştirdi ve daha önemlisi zan altında bıraktı. Bu haberlere göre şirketler “Trafik’in acısını kaskodan çıkarmış” ve “9 ayda 21,8 milyar TL kâr elde etmiş”, “sağlık sigortalarında %138’lik artışa gitmiş” ve bence en önemlisi “trafikte kuyruklu’ bir zarar varmış”.
Teknik olarak burada söylenenlerin tamamı doğru gibi görünüyor. Sağlık sigortalarında benim de sigortalı olarak dert yandığım çok ciddi bir yükseliş söz konusu. Kaskoda şirketler kâr ediyor. Ancak bunu trafiğin acısını çıkarmaktan ziyade pandemi sonrası dönemde ortaya çıkan yüksek maliyet artışlarını karşılayacak şekilde yapıyor, dolayısı ile ikameden ziyade mevcut portföyü yönetme hedefi söz konusu.
Trafik sigortalarında ise başlıkta seçilen kelime ve vurgu ile ima edilen şey ile hayatın gerçekleri arasında ciddi farklar var. Aylık prim artışları ve yükselen iskonto oranı (dolayısı ile nominal tutardan çok daha düşük bir değerle finansal tabloya yansıyan muallak tazminat karşılığı tutarı) gibi etkilere rağmen bu zarar ortaya çıkıyor. 2016 yılında yapılan kanun değişikliğinden beri ihbarların daha hızlı geldiği iddiası (daha doğrusu umudu) ile yorumlar yapılıyor ama gerçekler pek de öyle değil. Özellikle bedeni zararlarda geç ihbarlar ve uzun dava süreleri sorun olmaya devam ediyor.
Buraya kadar söylediklerim sektörün içinde olan herkes için malumun ilanı. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu teknik bir konudaki iletişimin zorluğu.
Tahmine dayalı olarak yapılan bir hesaplama yapay (fiktif) olarak nitelendirilebiliyor. Teknik jargonda gayet normal karşılanan kuyruk ifadesi hesaplamanın gerçek ya da en azından doğru olmadığı iması ile kullanılabiliyor. Konu vergiye bağlanarak suç olmasa bile kötü niyet varmış görüntüsü yaratılabiliyor. Ki dengeleme karşılığı, devam eden riskler karşılığı gibi vergi açısından kanunen kabul edilmeyen giderler söz konusu iken bu durumla karşılaşmak mümkün oluyor.
Mevcut örnekte sektörün durumu ve duruşu konusunda, içinde olan herkes mutabıktır diye düşünüyorum. Ancak buradan bakıldığında bu kadar bariz olan konu şirketin içine girildiğinde ve aktüeryal olarak hesaplanan karşılıklar tartışılmaya başlandığında tersine dönüyor. Burada yaşanan iletişim probleminin bir benzeri aktüerya birimleri ile diğer birimler arasında yaşanıyor. Teknik karşılıklar ile uğraşan aktüerler hep kötümser kalmakla suçlanıyor.
TFRS 17’nin hayatımıza girmesi ile birlikte bu konu daha da önemli hale gelecek. Sadece gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş hasar karşılıklarının değil, tüm teknik kalemlerin aktüeryal esaslarla hesaplandığı ve Türkiye’de faizin yüksek volatilitesi nedeniyle her dönem ciddi şekilde farklılaşabilecek sonuçlar ile karşılaşmak olası.
Finansal tablolarda etkilerin ayrıştırılarak gösterilmesi, diğer kapsamlı gelir opsiyonu gibi yollarla dönemsel rakamların daha stabil seyretmesi mümkün olsa da toplam etki ve sermaye yeterliliği perspektifinden üzerinde tartışılacak çok konu olacak.
Bu problemin çözümü aktüeryal sonuçların finansal tablo sonuçlarına nasıl dönüştüğünün anlaşılması ve teknik birimlerle mali işler/üst yönetim arasında bu geçişe ilişkin bilginin doğru aktarılmasını sağlayacak mekanizmaların kurulmasından geçiyor. Önümüzdeki günlerde finansal tablolar konusunda uzmanlaşmış aktüerlerle aktüerya konusunda uzmanlaşmış bütçe/raporlama uzmanlarına sıkça rastlamaya başlamamız kaçınılmaz. Bu mekanizmaları kuran şirketlerin bir değil, birkaç adım öne geçmesi işten bile değil.