BMS Türkiye CEO’su Kerim Gürkan, Baden-Baden Reinsurance buluşmasındaki izlenimlerini kaleme aldı. Karaköy’den Baden Baden’a: 8 Soruda Türk Sigortacılığı ve Reasüransın Geleceği başlıklı yazısında Gürkan, “Baden Baden’e yönelik her ne kadar bazı reasürörler kapasitelerinin azalacağı yönünde yorumlar yapmış olsa da, ekseriyetle kapasitenin değişmeyeceği yönünde genel bir izlenim edindiğimi söyleyebilirim.” dedi.
Gürkan’ın yazısı şöyle:
Avrupa’nın reasürans yenilemelerinin görüşüldüğü, sektörümüzün en önemli konferanslarından Baden Baden’ı geride bıraktık.
Teknik gözlemlerimi paylaşmadan önce belirtmek isterim ki bu hafta kendimi Almanya’dan çok 1970-1980’lerin Karaköy’ünde gibi hissettim. Zira okuduğum mesleki anı kitaplarında ve meslek büyüklerimizden dinlediğim hikayelerde, Türk sigortacılığının kalbinin o yıllarda sigorta şirketlerinin çoğunun genel merkezlerinin yer aldığı Karaköy’de attığı anlatılırdı. 22-25 Ekim tarihlerinde ise aynı nabzın Lichtentaler Strasse’de attığını söylemek abartı olmaz zannediyorum.
Türk acenteler, Türkiye’de faaliyet gösteren yerli ve yabancı brokerler, sektör danışmanları, Türk sigorta ve reasürans şirketlerinin her kademesinden yöneticiler ve çalışanlar, Türkiye’ye yıllardır kapasite sağlayan yabancı reasürörlerin Marc M. Büker ve Olcay Halat gibi üst düzey yöneticileri ve de en önemlisi Türkiye Sigorta Birliği‘nin Başkan Sn. Uğur Gülen liderliğinde, Başkan Yardımcısı Ahmet YAŞAR Genel Sekreter Sn. Özgür Obalı ve Gen. Sekreter Yardımcısı Sn. Atilla Oksay ile orda olması sektörümüzün uluslararası piyasalarla iletişimi açısından oldukça sevindiriciydi. Yıllardır katılma şansı elde ettiğim bu buluşmada, ilk kez Türkiye’den bu kadar geniş kapsamlı bir katılım gözlemledim.
BMS Group olarak tüm görüşmelerimizde özellikle Türkiye Sigorta Birliği ’nin hazırlamış olduğu (linkte bulunabilir) bilgi notunda da yer aldığı hususları reasürörlerle paylaştık. Bunların başında deprem tarifesindeki değişiklik, Türk Reasürans‘ın modelleme programı CAT-MOD ve Türkiye Sigorta Birliği’nin devletle birlikte giriştiği deprem odaklı sigorta reform programı vardı.
Yazımın esas amacı ise bu toplantılarda yabancı reasürörlere sorduğumuz sorulara aldığımız cevapları meslektaşlarımla paylaşmak.
Bu sebeple 8 soruda topladığım gözlemlerimi ve aldığım yanıtları aşağıda paylaşmak isterim:
Soru 1: Türkiye’ye ayırmış olduğunuz NATCAT kapasitesinin ne yönde değişeceğini düşünüyorsunuz?
Her ne kadar bazı reasürörler kapasitelerinin azalacağı yönünde yorumlar yapmış olsa da, ekseriyetle kapasitenin değişmeyeceği yönünde genel bir izlenim edindiğimi söyleyebilirim. Bu konuyla ilgili kesin cevapların reasürörlerin retrosesyon programlarını tamamlamalarının ardından yapılacağını da not etmekte fayda var.
Soru 2: Türkiye’ye ayıracağınız NATCAT kapasitesinin reasürans maliyetinin ne kadar artacağını ön görüyorsunuz?
Oldukça ticari bir perspektif içeren bu soruya aldığımız yanıtlar her reasürör için farklı olsa da gerek enflasyon gerek Şubat depremi hasarlı sebebiyle, XoL NATCAT kapasiteleri için 80% – 220% gibi çok geniş bir aralıkta fiyat artışı öngörüsü içermekteydi.
Soru 3: Reasürans maliyetlerindeki artışların sebepleri önem sırasına göre nedir?
1. NatCat maliyetlerinin artışı
2. İkincil / Modellenemeyen risklere karşı alınan ek prim
3. Eksik sigorta açığını kapatmak için talep edilen ek prim
4. Retrosesyon maliyetlerinin artması
5. Enflasyon
Soru 4: Türk sigorta şirketleri modelleme sonuçlarının daha iyi çıkması için neler yapabilirler?
Her ne kadar bazı önemli reasürörler kendi bünyelerinde modelleme yapabiliyor olsa da ne yazık ki her reasürör modelleme yapmıyor. Modellemeler ağırlıklı olarak, modelleme şirketleri veya brokerlerin kendi analitik ekipleri tarafından yapılıyor. Bu sebeple aşağıdaki cevapların karışık bir reasürör grubu tarafından verildiğini not etmek isterim.
· Modelleme girdilerinde daha granüler data beklentisi mevcut (ör. UHT kodlarından beslenen jeoloji bilgileri modellere entegre edilebilir)
· Kolay olmadığı her ne kadar yabancı reasürörler tarafından kabul edilse de sigorta şirketlerinin kümülleri ile ilgili RoE (kur) ve prim üretimlerine dair daha kesin bilgi sunabilmeleri doğru modellemeler için önem arz ediyor.
· Modelleme de en çok dikkate alınan husus ağırlıklı olarak deprem kümülleri oluyor. Ancak sigorta şirketlerinin kümül hesaplamalarında ikincil risklerle ilgili daha hassas davranması ve kümülleri buna göre hazırlaması da beklentiler içerisinde (özellikle sel ve dolu)
· Sigorta şirketlerinin, SRCC ve Terör ve Politik risklerle ilgili yapacağı en kötü durum senaryolarının da gerçeğe yakın senaryolar olmaları konusunda da reasürörlerin notlarını paylaşmak isterim.
Soru 5: Farklı branşlardaki fiyat ve risk iştahının nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?
· Sorumluluk: Artan kapasite, orta şiddette artan fiyat
· Mühendislik: Sabit kapasite, az şiddette artan fiyat
· Enerji Branşları: Sabit Kapasite, orta şiddette artan fiyat
· Cyber ve D&O: Artan kapasite, orta şiddette düşen fiyat
· M&A Sigortaları: Artan kapasite, yüksek şiddette düşen fiyat
Soru 6: Deprem tarifelerinde yapılmış olan güncellemenin fiyatlamalar için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu soruya aldığımız cevap tam olarak “Yetmez ama Evet” olarak özetlenebilir. SEDDK Official’nın atmış olduğu bu adımın oldukça olumlu karşılandığını ancak deprem fiyatının haricinde diğer bir beklentinin de sigorta şirketlerinin deprem primi ile yangın primlerini de arttırması gerekliliği olduğunu not ettik. Bununla birlikte tabi ki diğer bir önemli hususun ise sadece prim artışları beklentisi değil, sigorta penetrasyonunun da arttırılması için çalışma yapılması beklentisi olduğunu da tekrar belirtmekte fayda var.
Soru 7: Cresta Zone’lar konusunda iş kabul ve risk iştahınızda bir değişiklik olacak mıdır?
Reasürörler Cresta Zone 1 ve 3’te iş yazma konusundaki iştah azalmasını ve çekincelerini dile getirdiler.
Soru 8: Türk sigorta şirketlerine hasar süreçleriyle ilgili ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Sigorta şirketlerinden bu konudaki temel beklenti, büyük bir olay sonrası hasar tespitinin çok hızlı bir şekilde yapılarak, beklenen hasar rakamının gerçeğe en yakın bir şekilde hızlıca reasürörlere bildirilmesi yönünde. “Step Reserving” denen, hasarın yavaş yavaş arttırılarak bildirilmesi, reasürörlerin hiç hoşuna gitmeyen bir yöntem. Tabi ki yaşadığımız deprem gibi büyük olaylarda “leakage” yani kaçak hasarların olmaması beklenemez ancak reasürörlerin en temel beklentisi, kesin rakamın en hızlı bir şekilde bildirilmesi ve bu rakama sadık kalınması. Zira bu rakamın gün be gün değişmesi, hasar rakamının reasürans şirketi yatırımcılarını direk etkileyen bir unsur haline dönüşüyor.
BMS Group Türkiye’den 5 kişilik bir ekip olarak katıldığımız onlarca toplantıdan benim aklımda kalan bu cevaplar dilerim ki, Baden’a gidememiş meslektaşlarıma ve sektör paydaşlarına biraz olsun yapılan görüşmelerin içeriğine dair fikir verir.
Yukarıda yazmış olduklarımın sonucunda, Türk sigorta şirketlerinin üzerlerinde daha fazla risk tutması sonucunu doğurması oldukça olası gözüküyor. Böyle bir durumda, şirketler hem sermaye yapılarını daha da güçlendirmek durumunda kalacaklar hem de riske daha fazla kendi sermayeleriyle maruz kaldıkları için daha dikkatli risk kabul/underwritting yapmak durumunda kalacaklardır. Bu da sektörümüzün sermaye yapısını güçlendirecek, sigorta şirketlerinin daha hassas bir şekilde risk kabul etmesine neden olacak ve böylelikle sigortalıları daha bilinçli bir şekilde sigorta almaya itecek bir ticari süreç başlatacaktır.
Ülkemizde Cumhuriyetimizden daha eski olan sektörümüz, Cumhuriyet’le birlikte sermaye yapısını millileştirmiş ve Dünya’nın en eski reasürans şirketlerinden biri olan Milli Reasürans T.A.Ş’ın kurulmasına zemin hazırlamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki sigorta bir imece sistemidir. Bu havuza ne kadar çok sigortalı / sermayedar ortak olursa hasarların ekonomik etkisi o kadar azalır. İşte bu sebeple hedefin salt sigortacılığımızın millileşmesi değil, kuvvetli bir Türk sigorta sektörünün Dünya’nın diğer risk üstlenici sermayeleriyle risk paylaşımı yapması olmasıdır. Tıpkı ticaret açığımızı azaltmanın milli bir hedef olması gibi, ülke olarak teminat açığımızı (yurt dışından aldığımız teminat ile yurtdışına ihrac ettiğimiz teminat arasındaki fark) da azaltmak (hem sigortalılık oranı, hem de Dünya’nın farklı bölgelerinden risk üstlenerek milli sigorta/reasürans sermayemizin maruz kaldığı risk sepetini çeşitlendirmek) milli bir hedef olmalıdır.
Baden-Baden’a yapmış olduğumuz bu ziyaret, dirençli bir toplum için gerekli en modern enstrüman olan sigortanın ülkemizdeki varlığını ve etkisini arttırmak ve uluslararası piyasalarla olan entegrasyonumuzu arttırmak adına sektör olarak elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Bu vesile ile tüm meslektaşlarımın 100. Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.