64 yıllık yayın hayatında birçok konuyu sayfalarında işlemiş olan Sigorta Dünyası’nın 1965 yılı Ocak sayısında beslenmeyle ilgili bir yazıya rastlıyoruz. Yazı, hem içeriği o dönem için ileri seviyede tespitler içermesi hem de yazarının ülkemiz için öneminden dolayı günümüz okurlarına ulaşmayı hak ediyor.
Arşivden sayımız için 1965 yılına gittiğimizde “Bitkisel Besinler Yiyenler Aptal mı Oluyorlar?” başlıklı yazıya rastlıyoruz. Öncelikle makalenin yazarı ilginç: Mehmed Ali Kağıtçı. Cumhuriyet Türkiye’sinin önde gelen kimyagerlerinden olan Kağıtçı, SEKA Kağıt fabrikasının kurucusu; “Kağıtçı” soyadını alacak kadar yaptığı işe bağlı bir Cumhuriyet aydını. İşte bu bilim insanının imzasını dergimizde görünce, gurur ve heyecanla 2023/Temmuz sayımıza onun kaleme aldığı beslenmeyle ilgili yazıyı aktarmaya karar verdik.
Kimyager olmasından dolayı beslenmeyle ilgili bilgilere yatkın olduğunu anladığımız Kağıtçı, bugün bile hâlâ bazılarının ileri sürebildiği bitkisel beslenmenin bazı eksikliklere neden olabileceği düşüncesine 63 yıl öncesinden cevap veriyor. Mehmed Ali Kağıtçı, yazısına bir gazetede yayınlanan konuyla ilgili makaleyi aktararak başlıyor:
“Bilindiği gibi, hayvansal besinlerle beslenen milletlerin zekaca ileri olduklarını ilmî araştırmalar ortaya çıkartmıştır. Türklerin de yavaş yavaş aptallığa sebep olan hububat ile beslenmeden, hayvansal besinlere geçmesi temin edilecektir.”
Kağıtçı üstteki alıntıya dair görüşlerini alaylı bir üslupla şöyle aktarıyor:
“Tekamül tarihi meydanda… İlk insanlar hayvansal besinlerle besleniyorlardı. Tarih öncesi devirlerden kalma mağaraların duvarlarındaki resimler iptidai insanların avladıkları hayvan türlerini göstermektedir. İnsanlar ziraatı avcılıktan yüzyıllarca sonra öğrenip tatbik edebilmişlerdir.
Gazetede ilmî araştırma sonucu olarak ileri sürülen nazariyeye göre ilk insanların ziraatın tatbikinden sonraki insanlardan zekaca daha ileri olduklarını kabul gerekiyor demektir.
Bugün da münhasıran hayvansal besinlerle beslenen insan toplulukları vardır. Eskimolar bunlara bir örnektir. Zaten isimleri de buradan geliyor. Eskimo kelimesi çiğ et yiyen anlamına gelen sözün değişik bir şeklidir.
Afrika’nın siyahî kabileleri de timsah kuyruğu, yılan kızartmalarından hipopotam ızgarasına, maymun haşlamasına, fil yemeğine, çekirge, beyaz karınca, sümüklü böcek ordövrüne, devekuşu yumurtasına kadar hayvansal besinlerin çeşitleriyle pek çeşitli şekillerde besleniyorlar. İleri sürülen ilmî araştırmalar ışığında bunları da üstün zekalı milletlerden saymak gerekecek.”
Bugün söylense ırkçı olarak tanımlanabilecek bir bakışla iddiasını savunan Kağıtçı’nın yukarıdaki argümanı o dönemin ruhunu göstermesi açısından da önemli. Zira 20’inci yüzyılın küresel bakımdan bazı anıt yazarlarının yazdıklarının ırkçı bulunup yeniden gözden geçirilen baskılarının yayınlanması da bugün tartışılıyor. Ancak Kağıtçı’nın iddiası asıl olarak, bugün bile et yemenin zekayla eşleştirilmesi ve tahılla beslenmenin zeka geriliğine yol açtığını savunan düşüncelere 60 yıl öncesinden eleştiri getirmesi bakımından dikkat çekici:
“Önemli fenni keşiflerin vatanı Fransa, şarap istihlakinin azametiyle de şöhret sahibidir. Fakat Fransa’da başta ekmek olmak üzere, bitkisel besinler komşu memleketlerden daha fazla istihlak edilir. Siyaset sahasında üstat sayılan İngiliz çay istihlaki dünya rekorudur. Bu istatistik bilgilerine dayanarak keşif peşindekilere bol şarap, siyaset amatörlerine de bol çay mı tavsiye edeceğiz? Skoç viskisiyle hesabiliğe ulaşmayı mı umalım?”
Bu alaycı anlatımdan sonra Kağıtçı, besin değerleriyle ilgili bugün kabul edilenler paralelinde bilgiler vererek konuya hakimiyetini de gösteriyor. Örneğin, “Proteinler aynı zamanda enerji de sağlarlar. Fakat bütün kalori ihtiyacımızı proteinle karşılamak hatadır. Zira birçok ahvalde tababet protein ve bilhassa hayvansal protein istihlakini tahdit ve hatta yasaklama lüzumunu girmektedir” diyerek günümüzde de kabul edilen hayvansal beslenmenin kalp ve damar hastalıklarına zararlarından bundan yaklaşık 60 yıl önce bahsediyor.