“Kotasyon süreçleri uzadı. Hatta kotasyon vermeye istekli reasürörler azaldı. Plasman sıkıntısı, hasarlı projelerin fiyatlarında ciddi artışların olması, hatta hasarsız projelerde alt limitlerin artması, asgari fiyatlardaki yükseliş, komisyon oranlarının düşürülmesi gibi işaretler gösteriyor ki, pazar kendini korumaya çalışıyor.”
-Serpil Akyol Erden
Sigorta sektöründe riskleri devretmenin bu kadar zor, ama bir yandan neden/niçin sorgulamalarıyla birlikte düşünüldüğünde zevkli olduğu bir dönemi hatırlamıyorum. Belki de uluslararası arenada reaürans konusunda çalışan bir şirkette olduğum için ayrı bir farkındalık yaşıyorum.
Mikro bazlı bakarsak bu da benim şanssızlığım diyorum. Çünkü hangi alanda çalıştıysam her zaman karşı taraf o ana kadar gözlemlediğimin tersine daha bir nazlı tavır sergiler oldu. Örneğin, iletişimde haber niteliğini taşıdığını düşündüğümüz bir başarı hikayesi basın mensuplarına dikkat çekici gelmedi. Dağıtım kanallarından sorumlu olduğum dönemde bize üretim vermesi için acentelere brokerlara ulaşmak için yarışırken şimdi bakıyorum acente/ broker temsilcisine ulaşmak bir başka zorluk. Reasüransta, reasürörler bizim kapımızı çalarken şimdi bakıyorum reasürörlerde iştah yok. Diyorum ya, benim şanssızlığım…
Şaka bir yana, bireysel tecrübeleri geçip durumu makro düzeyde analiz edersek, son dönemde dünyamız savaşlar, depremler, salgınlar başta olmak üzere birçok riski ciddi hasarlar yaşadı. İklim değişiklikleri ve buna bağlı hava olayları nedeniyle gerçekleşen doğal afetlerden global bazda yaşanan enflasyon, birçok ülkede yaşanan ekonomik problemler, siyasi gerilimler toplumu toplumsal yaşantıyı etkilerken ortaya çıkan belirsizlik tüm sektörleri etkisi altına alıverdi. Retrosesyon kapasitesindeki daralma, reasürans kapasitesine yansıdı. Sektörümüz bu zincirin zorluklarını reasürans yenileme sürecinde yaşadı.
Reasürans pazarında önlemlerin artması ve sıkı takip sigortacıların da risk kabul anlayışlarını gözden geçirmelerine ve belli başlı önlemler almalarına neden oldu. Odakları kıyasıya fiyat rekabetinden teminat verip vermeme noktasına kaydı. Son dönemde projelerle ilgili sigorta şirketleriyle yoğun görüşmeler içinde olunca bunu daha çok fark ettim. Örneğin yıllık 5 milyon, 500 bin vaka bazlı mesleki sorumluluk sigortası için yaklaşık 15 sigorta şirketiyle konuştuk, sonuç olarak sadece ikisinden detaylı değerlendirme adına soru formu geldi. “Tek başına işveren sorumluluk üçüncü şahıs sorumluluk yapmıyoruz” cevabını duyduğumda, enerji santrallarında, hareketli makine teminatlarında muafiyet şartlarını gördüğümde farkındalığım arttı.
“Sektörümüz ve çalışma anlayışı değişiyor” demiştim aylar önceki bir yazımda; işte bu değişimin bir yansıması da reasürörlerin kapasite ve fiyat konusunda yaklaşımlarının değişmesi… Doğal olarak kotasyon süreçleri uzadı. Hatta kotasyon vermeye istekli reasürörler azaldı. Plasman sıkıntısı, hasarlı projelerin fiyatlarında ciddi artışların olması, hatta hasarsız projelerde alt limitlerin artması, asgari fiyatlardaki yükseliş, komisyon oranlarının düşürülmesi gibi işaretler gösteriyor ki, pazar kendini korumaya çalışıyor. Durum ciddi. Böyle bir dönemde reasürans brokerinde çalışmanın keyfi bir başka. Neye hayır denecek, plasmanda ne tür muafiyetlerle hareket edilecek, fiyatlamalarda nasıl artışlar yapılacak ve teminat bulamayanlara nasıl destek verilecek, bu tecrübe ayrı değerde…
Bu tecrübeyle beraber sektördeki daralmayı da yaşıyoruz. Hemen hemen her bölgede ve branşlarda kapasite sorunu var. Çünkü reasürörler işin kapsamı, maliyetleri, fiyat ve şartların yetersiz kaldığını düşündüğü bölgelerde kapasite azaltıyor ya da tamamen çıkıyor.
Akla hemen, 1999 depreminde hiçbir reasürörden destek alınamadığında piyasa şartlarındaki olumsuz seyir karşısında, reasürans kapasitesinde sürekliliğin sağlanabilmesi adına taşın altına elini koyan Milli Re geliyor. Milli Re yine varlığını hissettiriyor. Ancak bu sefer lider veya iştirakçi olduğu tüm tretelerde treteye devredilen risklerin koasürans klozuna tabi olma limiti, takipçi koasürör kapasite oranları azaltılmış, sektör genelinde olay limitleri, portföy yapısı, doğal afet sorumluluklarındaki gidişata göre belirlenmiş durumda.
Sonuç olarak maalesef yaşanan felaketler toplumda sigortalılık bilincini acı da olsa oluşturduğu gibi sigortacılar olarak bizler de daha seçici, daha analitik ve ciro kaygısıyla duygusal davranmamayı, fiyat rekabetini kıyasıya yaşatmamayı, plasmandaki zorluklar ve reasürans piyasasındaki daralmalardan dolayı durumu içselleştirmeye ve risk iştahını buna göre yönetmeye başladık. Bu ve benzeri çalışma anlayışındaki değişimleri sektörün daha ciddi çalışması olarak yorumluyorum şahsen.
Bu yaklaşımın sektörümüzün geleceğine etkisini hep beraber yaşayacağız.