Marsh McLennan’ın yakın tarihli raporuna göre, çevresel sorumluluk ve iş kesintisi teminatı gibi risk transferi çözümleri, şirketlerin doğa kaybına karşı direnç geliştirmelerine yardımcı olacak hayati bileşenler olarak ortaya çıkıyor.
Analistler, işletmelerin daha büyük düzenleyici baskılar, sıkılaştırılmış ifşa politikaları ve artan finansal risk maruziyetiyle karşı karşıya kalması nedeniyle, şirketler için doğa sigortası çözümlerinin büyümesinin beklendiğini belirtti.
Köklü Esneklik: İşletmeler İçin Doğa Sigortasında Yenilikler (The Rooted in Resilience: Innovations in Nature Insurance for Business ) raporu, doğa kaybı karşısında kurumsal çevresel risk yönetimini desteklemede sigorta çözümlerinin rolünü araştırıyor.
Ayrıca, çevre koruma ve restorasyonun fiziksel iklim risklerine karşı dayanıklılık oluşturmaya nasıl yardımcı olabileceğini ve risk yönetimi çabalarında şirketleri nasıl destekleyebileceğini de kapsıyor.
Analistler şunları söyledi: “Kirlilik, doğal kaynakların aşırı kullanımı ve yaşam alanlarının ve biyolojik çeşitliliğin kaybının neden olduğu çevresel bozulmanın hızlanması, doğal ekosistemleri uçurumun eşiğine getiriyor ve iş dünyası üzerinde giderek artan sonuçlar doğuruyor. Doğa kaybı, tedarik zincirlerini kesintiye uğratarak, mevcut doğal kaynakları ve ekosistem hizmetlerini azaltarak ve kurumsal iklim risk yönetimi stratejilerini tehdit ederek işletmeleri önemli ölçüde etkiliyor. Şirketlerin varlıklarının ve operasyonlarının doğayı nasıl etkilediğini ve ona nasıl bağlı olduklarını anlamaları hayati önem taşıyor.”
Rapora göre, birçok işletme doğa kaybının etkilerini şimdiden hissediyor; bunlar finansal, operasyonel, stratejik ve uyumluluk etkilerini içeriyor.
ABD’deki çevresel vakaların ortalama yerleşim maliyeti 2002 ile 2022 arasında sekiz kat artarak son yirmi yılda 3,7 milyon dolara ulaştı.
Hava kirliliğinin tarım ürünleri üzerindeki olumsuz etkileri, Avrupa’da yılda 7 milyar dolarlık, dünya çapında ise tahmini 28 milyar dolarlık ekonomik kayba neden oldu.
Raporda ayrıca, 2050 yılına kadar mevcut ve planlanan hidroelektrik santrallerinin yüzde 61’inin su kıtlığı, sel veya her ikisi için yüksek risk taşıyan nehir havzalarında olacağı belirtildi.
Rapor ayrıca, doğa sigortası çözümlerini ölçeğe getirmenin zorluklarını da araştırdı. Bunlar, mevcut engellerin üstesinden gelmek için veri, teknoloji, kurumsal uygulamalar ve yönetişim genelinde ihtiyaç duyulacak ilerlemeleri içeriyor. Değerlendirmede, “İşletmeler ve sigortacılar benzer şekilde risk yönetimi yaklaşımlarını yeniden düşünmeli ve doğayla ilgili riski stratejilerine entegre etmelidir. Buna ek olarak, özel sektör için devlet teşvikleri ve sektörler arası ortaklık gibi kamu ve özel sektör arasındaki güçlü işbirliği, doğayla ilgili riskler konusunda farkındalığı ve eylemi artırmak için kritik öneme sahip olacak.” denildi.