Zorunlu depremde sigortalılık oranını %53. Bu sayı önemli bir teminat açığına işaret etse de gözden kaçan risk daha büyük. Sigortalılık oranları, DASK kapsamına giren 20 milyon konut üzerinden hesaplıyor. Oysa TÜİK verilerine göre toplam konut adeti 40 milyon. Bu perspektiften bakınca, Türkiye’de deprem sigortası penetrasyonunu kabaca %26 olarak hesaplıyoruz.
-Dr. Hasan Meral
Deprem, sosyal ve ekonomik yıkıcı etkisi en yüksek afetlerden birisi. Depremler, sebep oldukları binlerce trajedinin yanında önemli finansal kayıplara da yol açıyor. Son 10 yıllık dönemde dünyada deprem kaynaklı ekonomik kayıplar 535 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın büyüklüğünü daya iyi anlatabilmek için Türkiye’nin GSYH’sinin 815 milyar dolar olduğunu belirtelim. Öte yandan bu kaybın yalnızca 102 milyar doları sigorta kapsamındaydı. Yani Türkiye ekonomisinin yarısı büyüklüğünde bir zarar sigorta dışında kaldı.
Türkiye’deki duruma baktığımızda, DASK’ın ülkedeki sigortalılık oranını %53 olarak açıkladığını görüyoruz. Bu sayı önemli bir teminat açığına işaret etse de gözden kaçan risk daha büyük. DASK sigortalılık oranlarını, DASK kapsamına giren 20 milyon konut üzerinden hesaplıyor. Oysa TÜİK verilerine göre toplam konut adeti 40 milyon. Bu perspektiften bakınca Türkiye’de deprem sigortası penetrasyonunu kabaca %26 olarak hesaplıyoruz.
Bu durum iki büyük soruna işaret ediyor;
- Türkiye’de tapuya kayıtlı konutların neredeyse yarısı DASK kapsamına girmiyor.
- DASK kapsamına giren konutlarınsa yaklaşık yarısı sigortalı değil.
İBB’nin Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’ne yaptırdığı senaryo analizine göre:
İstanbul’da yaşanabilecek Mw=7,5 büyüklüğündeki depremin sebep olacağı yapısal hasarların boyutu 12 milyar dolar civarında. Yapısal olmayan hasarları da eklediğimizde bu rakam 21 milyar dolara çıkıyor. Yani İstanbul’da yaşanacak şiddetli bir depremin ekonomik maliyeti, Türk sigorta sektörünün 2021 yılında dolar bazında ödediği toplam tazminatın 3 katına eşit. Olası bir depremde İstanbul’daki binaların %43’ünün hasar göreceği tahmin ediliyor. Bu yaklaşık 500 bin binanın hasar alması, 2 milyon insanın acil barınma ihtiyacının ortaya çıkması demek.
Türkiye’nin üzerinde bulunduğu deprem kuşağı bu gerçekle yaşamamızı zorunlu kılıyor. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği üzere Türkiye’deki deprem açığını kapatmak için deprem sigortası alanında yapısal reformlara ihtiyaç var.
Türkiye’de çarpık kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerdeki konutların önemli bir kısmı DASK kapsamına girmiyor. Ancak bu konutları kapsam dışında bırakmak sosyal ve ekonomik riskleri ortadan kaldırmıyor, aksine artırıyor. Çünkü bu konutlar depremde ağır hasar alma ihtimali en yüksek olanlar. Bu binalar olası bir depremde onarılamayacak derecede büyük hasar alacak ve yıkılıp yeniden yapılmaları gerekecek. Böyle bir durumda, evlerin yeniden inşası için devlet desteği gerekeceğinden, kamu maliyesi büyük bir yükle karşılaşacak. DASK’ın kapsamı bu konutları da kapsayacak şekilde genişletilirse, zamanı geldiğinde bu maliyeti yönetmek çok daha kolay olur. Gerekirse bu amaçla ayrı bir sigorta havuzu kurulabilir ve risk priminin bir kısmı devlet katkısı olarak kamu tarafından karşılanabilir.
Deprem riskiyle ilgili benzer bir teminat açığı da düşük gelir grubunda yaşanıyor. Deprem sigortası primleri konutun piyasa değerinden bağımsız m2 üzerinden hesaplanıyor. Sigorta esasları açısından her şey doğru olsa da uygulamada toplumsal gelir dağılımı kaynaklı problemler yaşanıyor. Ortalama bir DASK poliçesi orta – üst gelir grubu için ihmal edilebilir bir ücretken, düşük gelir grubu için daha hissedilir bir maliyet. Bu da sigortaya en fazla ihtiyacı olan düşük gelir grubunda sigortalılık oranının daha düşük olması anlamına geliyor. Kamu otoritesi, düşük gelir grubunda sigortalılık oranını artırmak için bir önceki önerimize benzer şekilde finansal teşvikler sunabilir.
Deprem Türkiye için kaçınılmaz fakat etkileri yönetilebilir bir afet. Türkiye’deki deprem teminat açığının kapatılması için kamu politikalarının eşgüdümlü desteğine ve merkezi yönetim, belediyeler ve sigorta sektörü arasında geniş kapsamlı bir işbirliğine ihtiyaç var.