“Yabancı reasürörlerle temasları sırasında şirketlerinin prim hacmi sorulan iki ileri gelen sigortacımızdan ilki şirketinin prim portföyünü söylerken para birimini belirtmediği ve karşı tarafın ‘dolar mı’ sorusuna da iç ezikliğinden kurtulmak için evet dediği; diğer sigortacımızın da aynı eziklikten kurtulmak için piyasanın en büyük şirketinin prim portföyünü kendi şirketinin prim portföyüymüş gibi gösterdiği nakledilir.”
Bu ay arşivden haberimiz için tam 50 yıl geriye gittik ve 1972 yılının Temmuz-Ağustos sayısında Muzaffer Aktaş’ın kaleme aldığı “Sigortacılığımızın Temel Sorunu” başlıklı yazıyı sayfamıza taşıdık. Muzaffer Aktaş’ı kısaca tanıtacak olursak, uluslararası kariyeri bu sayfaya sığmayacak kadar geniş olsa da uzun yıllar Willis Re’nin Ortadoğu, Afrika ve Türkiye’den sorumlu yöneticiliğini üstlendiğini ve küresel sigorta piyasalarında Türk sigortacı dendiğinde belki de ilk akla gelen isim olduğunu belirtmekle yetinelim.
Aktaş, “Sigortacılık Prim Hacmimiz Ne Kadardır, Ne Kadar Olmalıdır” üst başlığıyla verilen yazıda 50 yıl önce yurtdışı toplantılarda Türk sigortacıların düştüğü müşkül durumlardan söz etmiş:
Türk sigortacıların eziklik duyduğu o an
“Yabancı sigortacı veya reasürörlerle teması olanlarımıza eziklik duygusu veren bir an var ki o da şirketimiz veya bütün sigorta piyasamızın prim portföyünün ne kadar olduğu yolunda bir soruyla karşı karşıya kalındığı zaman ortaya çıkar. Bu soruya cevap verirken hepimiz büyük acı çekeriz. Hele karşımızdaki duyduğu rakama dudak büküp de kendi şirketinin portföyünün bizim toplam piyasa büyüklüğünün birkaç katı olduğunu söyledi mi bu acı bir aşağılık duygusun dönüşerek bizi tarifsiz kederlere dahi düşürür.”
Muzaffer Aktaş paragrafın devamında Türk sigorta sektörünün prim üretiminin gerçekten de orta çaplı bir Batılı şirketin prim hacminin çok altında kalacak kadar önemsiz bir meblağdan ibaret olduğunun altını çizmiş.
Yanlış verilen cevaplar
Yazının devamı daha da ilginç, çünkü Aktaş, yabancı sigortacılarla temaslar sırasında gerçekleşen durumlardan bir örneği sayfaya yansıtmış: “Yabancı reasürörlerle temasları sırasında şirketlerinin prim hacmi sorulan iki ileri gelen sigortacımızın bu sorulara verdikleri cevaplar sigorta sektörümüzde anlatılagelmekte olup üzerinde durduğumuz konuyu çok güzel ortaya koyacak mahiyettedir. Sigortacılarımızdan ilkinin, şirketinin prim portföyünü söylerken para birimini belirtmediği ve karşı tarafın ‘dolar mı’ sorusuna da iç ezikliğinden kurtulmak için evet dediği; diğerinin de aynı eziklikten kurtulmak için piyasanın en büyük şirketinin prim portföyünü kendi şirketinin prim portföyüymüş gibi gösterdiği, fakat yine de karşısında azımsayıcı bükülü dudak görmekten kurtulamamış olduğu nakledilir.” Aktaş, Türk sigortacıların tıpkı çetin kabul edilen bazı konuların sınavda sorulmamasını dileyen öğrenciler gibi, yurtdışı temaslarda şirketlerin veya piyasanın prim hacminin sorulmasıyla muhatap kalmamayı dilediğini de sözlerine eklemiş.
Yazının devamında dünya ülkeleri arasında kişi başı prim üretiminin insanın milli duygularını yaralayacak kadar alt sıralarda olduğunu söyleyen Aktaş, bundan sigortacıların sorumlu tutulduğunu ve resmi ağızların sigortacılara ağır eleştiriler getirdiğini de aktarmış. Muzaffer Aktaş Türkiye’de hiç azımsanmayacak bir sigorta potansiyeli olduğunu, ancak halkın sigorta bilincine ermemesinden dolayı prim hacminin gelişemediği tespitinde bulunmuş. Aktaş daha sonra bilincin gelişmesi için yapılabilecekleri de bir sonraki sayıda ele almış.
Günümüzde ne kadar farklı?
Potansiyelin yüksek olmasına rağmen sigorta bilincinin yetersizliğinden dolayı piyasanın gelişemediği aradan geçen yarım asra rağmen hâlâ gündemdeki yerini kaybetmedi. Prim hacminin cılızlığına gelecek olursak, ülkemizde de faaliyet yürüten AXA ve Generali’nin kendi ülkeleri olan Fransa ve İtalya’daki prim üretimlerinin sırasıyla 28 milyar avro ve 24 milyar avro olduğunu göz önüne alındığında, ülkemizin toplam 10 milyar avroluk prim hacminin düşüklüğü de değişmeyen bir gerçek olarak karşımızda durmaya devam ediyor.