Bundan dört buçuk yıl önce hayatımıza giren otomatik katılım sistemiyle (OKS) ilgili ilk kitap Dr. Hasan Meral tarafından yazılıp Nobel Akademik Yayıncılık tarafından yayınlandı. Kitapla ilgili söyleşi yaptığımız BNP Paribas Cardif Ürün Yönetimi Müdürü ve aynı zamanda dergimizin yazarları arasında olan Dr. Hasan Meral, toplumun tasarruf alışkanlıklarına daha uygun, “Türk tipi” bireysel emeklilik ve otomatik katılım sisteminin gündeme alınması gerektiği görüşünde. Meral, kitapta incelenen diğer ülkelerde bizdeki gibi belirgin bir BES ve OKS ayrımına rastlanmadığını söylerken, ülkemizdeyse bu iki sistemin bir nevi rekabet içinde olduğunu ileri sürdü.
BNP Paribas Cardif Ürün Yönetimi Müdürü ve Sigorta Dünyası yazarı Dr. Hasan Meral’in “Bireysel Emeklilik Otomatik Katılım Sistemi – Dünya ve Türkiye Uygulaması” adlı kitabı yayınlandı. Meral’in 100’ün üzerinde kitap, makale ve araştırmadan yararlanarak hazırladığı kitap Nobel Akademik Yayıncılık etiketi ile raflardaki yerini aldı. Bireysel emeklilik sisteminin tarihçesine, teorik altyapısına ve uygulama esaslarına dair kapsamlı bilgilerin bulunduğu kitapta, otomatik katılım sisteminin dünyadaki ve Türkiye’deki uygulamalarının karşılaştırmalı analizi de yer alıyor. Kitapla ilgili sorularımızı yanıtlayan Hasan Meral, otomatik katılımla ilgili Türkçede yayınlanmış bir kitap olmadığını, İngilizcede yayınlanan bir esere de araştırmalarında rastlamadığını söyledi.
Hasan Bey, kitabın hazırlık aşamasından kısaca bahsedebilir misiniz?
Tabi ki… Bu kitap 2019 yılında Marmara Üniversitesi’nde savunduğum doktora tezimden yararlanılarak hazırlandı. 2016 yılında doktora tez çalışmalarına başladığımda, o dönem gündemde önemli bir yer işgal eden otomatik katılım sistemi konusunda çalışma yapmak istedim. Türkiye’de bu alanda daha önce yapılmış bir çalışma olmamasının kaynak anlamında beni zorlayacağını bilsem de literatüre özgün bir katkı sunmak için çalışmaya başladım. Tez yazım sürecinde 150’ye yakın kitap, makale ve araştırmadan yararlandım ve tezi yaklaşık 3 yılda tamamladım. Takip eden dönemde çalışma arkadaşlarımla birlikte otomatik katılım sistemiyle ilgili iki akademik makale yayınladık. Tüm bu sürecin sonunda, özellikle de çevremden gelen öneriler doğrultusunda bu alandaki çalışmalarımı kitaplaştırmaya karar verdim. Bu yılın başında da doktora tezimi sadeleştirerek ve yeni verilerle güncelleyerek elinizdeki kitabı hazırlamış oldum.
Kitapta bireysel emekliliğin Türkiye’deki başlangıç, altyapı ve tarihçesinin yanı sıra dünyada nasıl başlayıp geliştiği de işleniyor mu?
Kitap öncelikle bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini teorik çerçevede ele alıyor. Esasen sorduğumuz soru şu: Tasarruf yapmak için bireysel emeklilik sistemine gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu bölümdeki kavramsal tartışma hem geleneksel tasarruf teorileri hem de yeni nesil davranışsal ekonomi teorileriyle ele alınıyor. Ayrıca bu sistemlerin temel unsurları nelerdir, ekonominin diğer araçlarıyla nasıl etkileşime girer, onu inceliyoruz.
İkinci bölümde bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemlerinin dünyadaki tarihçesi ve uygulama esasları, ABD, Birleşik Krallık, Yeni Zelanda, İtalya ve Şili özelinde analiz ediliyor. Son bölümde ise Türkiye’deki bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemine dair kapsamlı bilgiler yer alıyor ve uygulama sonuçları diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak yorumlanıyor.
Otomatik katılım sisteminin dünyadaki uygulamalarında sizin en çok dikkatinizi çeken, bizdeki uygulamalarla farklılık ve benzerlikte öne çıkan hususlar neler oldu?
Aslında Türkiye’deki otomatik katılım uygulaması diğer ülke örnekleriyle, özellikle de Yeni Zelanda ile büyük benzerlik gösteriyor. Tabi Yeni Zelanda ile en büyük farkımız orada işverenlerin de sisteme katkı yapıyor oluşu. Aslında otomatik katılım sisteminin önemli düzeyde başarı sağladığı hemen hemen her ülkede işverenlerin çalışanlar adına katkı ödediğini görüyoruz. Bu sayede sistem katılımcılar için kişisel tasarruflarının ötesinde bir değer yaratabiliyor ve geniş kitlelere ulaşıyor.
“BES’i olan OKS’den kolay caydı”
Dikkatimi çeken bir diğer farklılık da diğer ülkelerde Türkiye’dekine benzer şekilde belirgin bir BES ve OKS ayrımının olmaması. Türkiye’de bu iki sistem bir nevi rekabet içinde, örneğin bir BES sözleşmesine sahip kişilerin OKS’den cayma oranı diğerlerine göre %30 daha fazla.
Çeşitli ülkelerde kıdem tazminatlarının sisteme aktarılması, özel sektör çalışanlarının sisteme dahil edilmesi gibi farklı uygulamalar olduğunu da görüyoruz ancak bu uygulamaların etkisinin son derece sınırlı kaldığı da bir gerçek. Ve son olarak şunun altını çizmek gerek, uygulamanın başarısında tek belirleyici sistemin esasları değil. Etkin çalışan bir otomatik katılım sistemi için belki de en önemli husus, sistemin topluma ne kadar iyi anlatıldığı ve çalışanlar arasında ne düzeyde teveccüh gördüğü. Dünyadaki başarılı ülkelerin bu konuya özel olarak eğildiğini ve bu konuda da ciddi çalışmalar yaptığını görüyoruz.
Daha önce bu içerikte bir kitap ülkemizde yayınlandı mı, biliyor musunuz?
Takip edebildiğim kadarıyla Türkiye’de otomatik katılım sistemi özelinde yayınlanmış başka bir kitap yok. Hatta yurtdışında da İngilizce dilince yazılmış bir kitaba denk gelmedim.
Türkiye’de bireysel emeklilik başlığında yayınlanmış çok değerli kitaplar var. Bunlar büyük oranda Türkiye’deki bireysel emeklilik sisteminin esasları, hukuksal altyapısı ve muhasebesi gibi konuları odaklanmış çalışmalar. Bu kitap ise spesifik olarak otomatik katılım sistemini ele alıp, dünya üzerindeki uygulamalar ile Türkiye’deki uygulamanın bir karşılaştırmasını yapmaya çalışıyor.
Bireysel emeklilik ve otomatik katılımda güncel sorunlar nelerdir sizce? Bunlara ne tür çözüm önerileriniz olabilir?
Öncelikle gönüllü bireysel emeklilik sistemi konusunda Türkiye’nin 2003 yılından bugüne son derece başarılı bir performans ortaya koyduğunu düşünüyorum. Tabi aradan geçen 15 yılı aşkın sürede sektör potansiyeline büyük oranda ulaştı. 18 yaş altı BES düzenlemesi yeni dönemde sisteme yeni sözleşme katılımı konusunda önemli bir itici güç olacaktır.
Diğer yandan otomatik katılım sistemi konusunda ise Türkiye’nin potansiyelinin son derece altında bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Cayma oranları neredeyse %70’e ulaşmış durumda. Özellikle de ülkenin ve sistemin geleceği için en önemli yaş grubu olan 25-34 yaş aralığında bu oranlar son derece yüksek.
Bu sistemler dünyanın farklı ülkelerinde geliştirilmiş, o ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarına göre tasarlanmış yapılar. Bir ülkedeki örneği bire bir alıp Türkiye’de uygulamanın çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Mesela Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapma yönünde çok yaygın bir alışkanlık var. Ya da toplumun önemli bir kısmı çeyiz parası adı altında altın yatırımı yapıyor. Her ne kadar adı bireysel emeklilik olsa da burada esas olan vatandaşların uzun vadeli olarak tasarruf yapması ve bu tasarrufların ekonomiye kazandırılmasıdır. Bu kapsamda toplumun tasarruf alışkanlıklarına daha uygun “Türk tipi” bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini de tartışmalıyız diye düşünüyorum.
“Sistemin faydaları iyi anlatılamadı”
Geçtiğimiz aylarda yaptığımız bir araştırmada gördük ki katılımcıların sistemden ayrılmalarının en belirgin nedeni sisteme güven duymamaları ve sistemin faydasına inanmamaları. Bu karar üzerinde gelir, finansal okuryazarlık gibi göstergelerin etkisinin olmadığını da ortaya koyduk. Daha net şekilde ifade etmek gerekirse çalışanların önemli bir kısmı otomatik katılım sisteminin kendileri için faydalı olacağına inanmıyor. Bu aşamada atılabilecek en faydalı adım, çalışanların sisteme olan inancını artırmaya çalışmak olacaktır. İşveren katkısının sisteme dahil edilmesi gibi teşvikler sisteme olan ilgiyi artırabilir ancak öncelikli olarak yapılması gereken toplumda sağlam bir güven temeli inşa etmek olmalı. Onun üzerine bu sistemi nasıl daha avantajlı hale getirebileceğimizi tartışmak daha sağlıklı olacaktır.