İki ay önce yayınlanan bedeni zararlara ilişkin yazımı “Görünen o ki 2021 yılı da diken üstünde geçecek. Umarım hakimler ve Sigorta Tahkim Komisyonu hakemleri sorunun kökten çözülmesi için karşımıza çıkan bu tarihi fırsatı kullanır ve ülke gerçeklerinin ne olduğu konusunda fikir birliğine varırlar” cümlesi ile bitirmiştim. Bu süre içinde üst üste yeni gelişmeler ortaya çıktı. Önce Yargıtay’ın teknik faizin %0 olarak alınmasına yol açacak bir kararı gündeme düştü. Ardından Danıştay yürürlükteki genel şartların hesaplama sonucuna doğrudan etki eden çeşitli maddelerinin yürürlüğünü durdurdu. Bu gelişmelerin tartışılmasına fırsat kalmadan konuyu çözmesi ümit edilen kanun taslağının komisyona sunulduğu haberleri ulaştı.
Şunu göz önünde bulundurmakta yarar var: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay sektör paydaşlarının tüm iddia, açıklama ve savunmalarına rağmen bu kararları verdiler. Diğer bir deyişle köklü bir yasal düzenleme olmadan ve konu kanun seviyesinde netleştirilmeden bedeni tazminat hesaplamaları daha çok uzun süre tartışma götürecek. Bu tartışmaların birkaç açıdan ele alınması gerektiğini düşünüyorum:
Öncelikle kanuni düzenlemenin yukarıda bahsettiğimiz yüksek mahkeme kararları açısından açıkta bir nokta bırakmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Aksi halde Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası ortaya çıkan durumuna benzer şekilde 4-5 yıl sonra 2025 civarında tekrar bir iptal ve belirsizlik süreci yaşanması muhtemeldir.
İkinci ve bence üzerinde daha çok durulması gereken husus hesaplamanın kendinden ziyade sigorta poliçesinden kaynaklanan sorumluluğun düzenlenmesi olabilir. Mevcut uygulama ve anlayışta sigorta şirketinin üçüncü şahıslara karşı sorumluluğunu sınırlandıran tek husus poliçe limiti. Poliçe limitinden kaynaklı bir sınırlama olması ile hesaplama yönteminden kaynaklı bir sınırlama olması arasında matematiksel açıdan pek fark olmadığını düşünüyorum.
Üçüncü ve en önemli konu ise bu tip kararların geriye dönük etkilerinin yönetilmesine yönelik düzenlemeler. Yüksek mahkeme kararlarının tüm dosyaları etkilemeyeceği, kanuni düzenleme ile eski tarihli kazalara ilişkin hesap sonuçlarının da değişeceği beklentisi oldukça iyimser bir bakış açısını yansıtıyor. Yazının başında alıntıladığım cümle de bu bakış açısını ifade ediyordu. Ancak AYM kararı sonrası ortaya çıkan gelişmeler bunun pek mümkün olmadığını gösterdi.
Şu durumun olanca netliği ve mümkün olursa sektör seviyesinde bir çalışma ile ortaya konması gerekiyor: Yüksek mahkeme kararlarının etkisi geriye dönük olarak şirketlerin üzerinde ne kadar yük oluşturacaktır? Yanıtın finansal tablolarda önemli bir yekûn teşkil edecek 10 haneli bir sayı olduğunu çok rahat şekilde söyleyebiliriz. Şirketlerin kanun seviyesinde bir düzenlemeye uydukları için bu kadar zarar etmeleri de sürdürülebilirlik konusunda endişe yaratan bir durum. Bu noktada rekabet şartları düşünüldüğünde bu zararın ne kadarının şirketlerin kararları ile ortaya çıktığına yönelik ayrı bir tartışma gerekeceğini de belirtmekte yarar var.
Belirsizliklerin azalması ve daha temel ve teknik konulara odaklanılabilmesi açısından Mecliste oylanacak kanun taslağının tüm bu sorunlara yüksek mahkemeler seviyesinde yeterli açıklığı sağlayacak bir içerikte olmasını ümit ediyorum.