“İklim değişikliği ile mücadele hayati riskleri önleyecek”

Escarus (TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı), 24 Ekim Uluslararası İklim Eylem Günü’nde dünyanın en önemli sorunlarından biri olan iklim değişikliğine ve onun geri döndürülemez etkilerine dikkat çekti. Son günlerde artan sel, sağanak yağış, dolu gibi mevsim anormalliklerine dikkat çeken Escarus Proje Direktörü Ece Sevin, iklim değişikliği ile mücadelenin temel alanı olan sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda hükümetlere olduğu kadar tüm endüstri kuruluşları ve bireylere de önemli roller düştüğünü, bu alanda verilecek katkıların hayati riskleri önleyeceğini belirtti.

Sürdürülebilir kalkınma alanında öncü danışmanlık hizmetleri sunan Escarus (TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı), 24 Ekim Uluslararası İklim Eylem Günü’nde dünyanın en önemli sorunlarından biri olan iklim değişikliğine ve onun geri döndürülemez etkilerine dikkat çekti. Escarus Proje Direktörü Ece Sevin, “2020 yılında etkileri küresel çapta izlenen pandemi sebebiyle kaynak tüketimleri azalsa da 2019 yılına ait veriler bize bir fikir veriyor. 2019 yılında dünyada her gün ortalama 1,28 milyar araç kullanıldı. Günde yaklaşık 14,7 milyon ton kömür, 10,8 milyar metreküp doğal gaz, 101 milyon varil petrol tüketildi. Bu tüketim sonucunda 2019 yılında her gün 93,6 milyon ton CO2 atmosfere salındı. İklim değişikliği ile mücadele kapsamında ciddi adımlar atmazsak; 2030 yılında buzullar erimeye devam edecek ve deniz suyu seviyesi 20 cm civarında yükselecek, tarımsal üretimin azalması sebebiyle mevcuda ilave 100 milyondan fazla insan aşırı yoksulluğa düşecek, 80 milyon iş kaybı olacak ve bu sebeple 2,4 trilyon dolardan fazla ekonomik kayıp meydana gelecek.” dedi.

Dünya genelindeki ortalama sıcaklık artışı 1,5 derecelik kritik eşiğin 1 derecesine ulaştı

2015 yılında pek çok ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması’nda, yaşanacak iklim değişikliği tehditlerini önlemek için küre genelindeki ortalama sıcaklığın sanayi öncesi döneme göre 1,5 oC’den fazla artmamasının kritik eşik olarak belirlendiğini hatırlatan Sevin, bu sınırın 1 oC’lik kısmına çoktan ulaşıldığını ifade etti. Sevin sözlerini şöyle sürdürdü: “Araştırmalara göre 1,5 °C artış sınırını geçmemek için CO2 emisyonlarının 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltılması ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşılması gerekmektedir. 2000’li yılların başından beri enerji ve iklim stratejisinde belirlediği hedefleri yakalayan ve artırarak ilerleyen Avrupa Birliği’nde geçtiğimiz aylarda taslak İklim Kanunu onaylandı. Türkiye’de ise son yıllarda yapılan teşviklerle elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin oranı önemli ölçüde arttı ve iklim konusunda süregelen mevzuat düzenlemeleriyle karbon yoğun sektörler iklim ayak izlerini ölçmeye mecbur kaldı. Üzerinde çalışılan taslak iklim yasası sayesinde ise iklim değişikliği ile mücadele konusunda daha somut adımlar atılması bekleniyor.”

Küresel ekonomiyi vuran COVID-19’a rağmen karbon salımı istenen seviyeye düşmedi

Ece Sevin, Giresun’da yaşanan sel felaketinin, İstanbul’da meydana gelen sağanak yağış ve doluların, Ege Bölgesi’ndeki sıcaklıkların mevsim normallerinin üstüne çıkarak rekor kırmasının, 2020 yılında Türkiye geneli Eylül ayı sıcaklık ortalamasının 3,4 °C daha yüksek seyretmesinin sorumlusu olarak iklim değişikliğini gösterdi. Yaşananların önlenemeyen sera gazı emisyonu artışından kaynaklanmakta olduğunu söyleyen Sevin, herkesin iklim değişikliğinin yarattığı tehditler ve uzun vadeli riskler konusunda bilinçli olması ve mücadele etmek için eyleme geçmesi gerektiğini vurguladı. Sevin açıklamasına şu sözlerle devam etti: “COVID-19 salgınının küresel ekonomiyi durma noktasına getirdiği ilk aylarda bile sera gazı emisyonları iklim değişikliği ile mücadele için istenen seviyeye düşürülemedi. Bu hedefe ulaşmanın yolu etkin bir enerji ve iklim değişikliği politikasının hayata geçirilmesi ile enerji üretim ve tüketim biçimimizi optimize etmekten geçiyor. Bunun için hükümetler politikalarını değiştirerek endüstriyi daha temiz teknolojiler kullanmaya, yenilenebilir ve alternatif enerji yatırımlarını artırmaya teşvik etmeliler.”

İklim değişikliği ile sadece hükümetlerin ve endüstriyel kuruluşların mücadele etmesinin yeterli olmadığına değinen Sevin, bu konuda bilinçli davranarak iklim ayak izimizi azaltmak için bireysel katkıda bulunmamız gerektiğinin altını çizdi: “Bireyler olarak bizler de verimli kaynak ve enerji tüketimine özen göstererek, atıklarımızı ayırarak, ev ve işyerlerimizde düşük emisyonlu seçeneklere yönelerek iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunabiliriz.”