Deprem gerçeği unutulmamalı

Marsh Türkiye Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Servet Gürkan kendi adını taşıyan blog’unda 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 20. yıldönümü için yazı kaleme aldı.

“Bugün ülkemizin en son büyük depremi olan Marmara depreminin yıl dönümü tam 20 yıl geçmiş. Üzüntü ile hatırlıyor hayatını kaybedenleri rahmetle anıyoruz” diyen Gürkan sözleirini şöyle sürdürdü:

“Türkiye, dünyanın en önemli deprem kuşaklarından olan Alp-Himalaya deprem kuşağında bulunmaktadır. Türkiye’nin üzerinde bulunduğu Anadolu Plakası; kuzeyde Avrasya Plakası, güneyde Afrika ve Arap Plakası, doğuda Doğu Anadolu Bloğu ve batıda Ege Bloğu tarafından çevrilmiştir. Bu tektonik konumu nedeniyle Türkiye topraklarının çok büyük kısmı deprem riski altındadır. Türkiye’de büyüklüğü 5.5 ve üzeri deprem üretebilecek diri fay veya fay segment sayısının 485 olduğu belirtilmektedir Bu aktif faylardan Kuzey Anadolu Fayı-KAF (1350 km), Doğu Anadolu Fayı-DAF (580 km) tek başına yıkıcı deprem üretebilecek alt parçalardan oluşan büyük fay sistemlerine sahiptir. Tarihsel depremlere bakıldığında; bu durumu teyit eden KAF, DAF ve Ege bölgesindeki yerel faylarda, can ve mal kayıplarının yaşandığı sayısız önemli depremlerin tekrarlandığı görülmektedir. Türkiye 1996 yılı deprem bölgeleme haritasına göre beş deprem bölgesine ayrılmıştır. Türkiye yüzölçümünün %66’sı, 2014 sonunda 77.695.904 kişiye ulaşan nüfusun %71’i, sanayi tesisi ve kuvvet santrallerinin %75’i 1 ve 2. derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Türkiye nüfusunun yalnızca %2 kadarı deprem riskinin çok düşük olduğu 5. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu 2011 (yayım tarihi 31 Ocak 2013) verilerine göre; nüfusun; %20’si tek katlı binalarda, %25,5’i

4-5 katlı binalarda, %23,1’i de 6 ve daha üzeri katlardaki binalarda yaşamaktadır. On ve daha az yaştaki binalarda yaşayan nüfus oranı ise %21,8’dir. Bu veriler ülkemizde meydana gelen büyük depremlerdeki mal ve can kayıplarına bakıldığında açıkça doğrulanmaktadır. Sadece Erzincan ve Marmara(Kocaeli Gölcük Yalova) depremlerinde toplam 80.000 civarında can kaybı meydana gelmiştir.

Bu büyük felaketlerden sonra, ülkemizde meydana gelen Can ve Mal kayıplarının azaltılması için alınan tedbirleri sıralarsak;

29.09-01.10.2004 tarihleri arasında, İstanbul’da “Deprem Şûrası” düzenlenmiştir. Deprem Şurası sonuç bildirgesinde önerilen düzenlemelerin acilen yerine getirilmesi gerekenler belirtilmiştir.
Türkiye’de bir Ulusal Deprem Stratejisi geliştirilmesi gerekliliği ile Başbakanlık Genelgesiyle 2000 yılında oluşturulan Ulusal Deprem Konseyi, 2007 başında feshedilmiştir.
06.03.2007 tarihinde “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” adıyla yeni deprem yönetmeliği yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, 2010–2014 arasında yeni revizyon çalışmaları planlanmış olsa da 2016 yılında yeni deprem yönetmeliği taslağı oluşturulmuştur.
İmar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için projelerin ve yapıların denetimini sağlamak amacıyla 31.07.2001 tarihinde 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu 01.01.2011 tarihi itibariyle tüm Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile yapının hem proje hem de uygulama denetimlerinin aynı kuruluş eliyle yürütülmesi sağlanmıştır.
Türkiye genelinde özellikle Kocaeli depreminden sonra ruhsatsız ve kaçak yapılar yıkılmış, özel ve kamuya ait yapıların depreme dayanıklılığı ile ilgili tespitler yapılmış, yetersiz olarak belirlenen yapılarda güçlendirme çalışmaları yapılmıştır.
09.08.2011 tarih ve 28029 sayı ile “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2012-2023” resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 2010’da sekiz alt çalışma komisyonunun oluşturulması ile başlayan planın amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır”. 2023’e varan planlama çerçevesinde ülkenin ihtiyaç duyduğu çeşitli alanların oluşturulması ve geliştirilmesi için görevlendirmeler yapılmıştır. Bu yönde ilk çalışma, MTA tarafından 2012’de Türkiye Diri Fay Haritası yayımlanmıştır.
Çarpık ve sağlıksız şehirlerde kentsel dönüşüm ile yenilenmesi amacıyla, 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” 04.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Eski nesil binaların yönetmelik ekinde verilen esaslara uygun şekilde yenilenmesi hedefiyle yasal altyapıya kavuşturulan ve 20 yılda sonuçlanması öngörülen kentsel dönüşüm çalışmaları dahil her yıl bir milyon mertebesinde ortalama konut üretimine ihtiyaç olacağı söylenebilir. Onuncu Kalkınma Planı’na göre, 2014-2018 yıllarında nüfus artışı, yenileme ve afetten kaynaklanan konut ihtiyacı dahil toplam 4 milyon adet civarında öngörülmüştür.

Nüfusun büyük çoğunluğunun önemli deprem bölgelerinde yaşamasına bağlı olarak büyük ölçekli depremlerde ortaya çıkan kayıplar, Türkiye için mali ve sosyal bir konu haline gelmiştir. Ayrıca, endüstri rezervlerinin deprem bakımından tehlikeli yerlerde bulunması nedeniyle özel sigorta sektörü tarafından deprem teminatı sağlanamaz hale gelinmesi üzerine, bu konuda potansiyel oluşturmak ve deprem sonrası zararların karşılanması amacıyla 587 sayılı “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” 27 Aralık 1999 tarih ve 23919 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 27.09.2000 tarihinden itibaren deprem sigortası yaptırmak zorunlu hale getirilmiş ve bu amaçla kamu tüzel kişiliğine haiz Doğal Afet Sigortaları Kurumu kurulmuştur (DASK, 2005).

DASK bünyesinde toplanan sigorta kaynaklarının kullanımı deprem sonrası zararları karşılama şeklinde tanzim edilmiştir. 2013 yılsonu itibarıyla Türkiye genelinde DASK’ın sorumluluk alanına giren konutların oranı %35,5’e yükselmiş, Zorunlu Deprem Sigortası poliçe sayısı 6 milyonun üzerine çıkmıştır. Bu sayı bu gün ancak 9 milyona ulaşabilmiştir ve oran sadece %52’dir.
Türkiye deprem bölgelerine göre sigortalılık oranları dağılımı; 1. bölge %45.28, 2. bölge %26.46, 3. bölge %11.20, 4. bölge %16.07, 5. bölge %0.99’dur.

Türkiye nüfusunun %70’den fazlası birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yaşamasından dolayı, bölgenin tektonik özelliklerine uygun önlemler artarak devam etmelidir. Aksi halde, geçmişte olduğu gibi gelecekteki olası depremlerde de can ve mal kayıplarının olmaması için tedbirler son derece önemlidir.

Ancak her şeye rağmen deprem olacaktır ve vereceği hasarı sıfıra indirmek mümkün değildir. Bu nedenle sigorta şarttır ve tüm yurt geneline yaygınlaştırılmalıdır. DASK poliçesi satışı daha etkin pazarlama yöntemleri ile mutlaka desteklenmelidir.”