Toplumun geniş bir kesimi için sigorta denince akla gelen ilk ve tek şey araç sigortaları… Sigortanın hayatımızın hemen hemen her alanını kapsayan bir risk yönetimi aracı olduğunun yeterince anlaşılamamış olmasında ülkemizdeki gelir ve finansal okur-yazarlık düzeyinin yetersizliği kadar sektörün gündeminin yıllardır oto sigortalarına sıkışmış olmasının da payı var. Güneş Sigorta Genel Müdürü Serhat Süreyya Çetin, bu noktaya dikkat çekerek, hayatın sigortaya konu olacak birçok boyutu bulunduğunu hem sektörün hem vatandaşın bu alanlara odaklanması gerektiğini vurguluyor. Genel Müdür Çetin’le sektörün gündemine ve geleceğine ilişkin kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
60’ncı yılını geride bırakan Güneş Sigorta’nın Türk sigorta sektöründeki konumuna ilişkin bir değerlendirme yapar mısınız?
Güneş Sigorta 2017 yılında 60. yılını kutladı. Dünyadaki örneklere bakıldığında belki çok daha uzun geçmişe dayanan şirketler var ama ülkemiz standartlarına göre 60 yıl uzun bir süre. Güneş Sigorta, üç nesil sigortacı yetiştirmiş, bu kişilerin önemli bir bölümü sigorta sektöründe üst düzey yönetici konumuna gelmiş, bu anlamda bir bakıma okul olmuş bir kurum. Güneş Sigorta olarak, 60 yılda pek çok insana dokunmuş ve içinden çıktığı topluma oldukça önemli hizmetler yapmış bir şirketiz. 60’ncı yılımızı bu çalışmalarımızın verdiği gururla kutladık. Güneş Sigorta’nın bugüne gelmesinde büyük emeği olan emekli çalışanlarımızı da bu kutlamalarımızda unutmadık, hayatta olan bütün emekli çalışanlarımızla buluştuk. Geçmişiyle geleceğiyle, Güneş Sigorta’nın bütün nesilleri bir araya geldi, 1980 yılında emekli olmuş büyüklerimiz bile geldi, burada birlikte bir gün geçirdik. Onlar da biz de çok mutlu olduk. Bundan sonra da bağımızı koparmadan devam ettirme kararı verdik. Acentelerimizle de bir araya geldik, birçok toplantı yaptık. Geçmişte neler yapmışız, bugün taşıdığımız bu bayrak nasıl bugünlere gelmiş diye kendi aramızda değerlendirme yaptık ve baktığımız zaman da şunu gördük ki, Güneş Sigorta’nın gerçekten gurur duyulacak bir tarihi var. Türk sigorta sektörünün bugünlere gelmesinde Güneş Sigorta’nın nesillerinin çok önemli payı var. Sektöre öncülük yapmış, birçok branşta ilk poliçeyi kesme fırsatı bulmuş, birçok yeniliği ve o dönem için inovasyonları gerçekleştirmiş bir kurum Güneş Sigorta. Mesela, sesli yanıt sistemini ilk olarak kullanmış, ilk kez ISO standartları uygulamış, ilk mühendislik poliçesini kesmiş, bunlar çok önemli işler; bu işlerle de bence Güneş Sigorta Türk sigorta sektörün bugünlere gelmesinde gerçekten önemli bir yere sahip olmuş. Türk toplumundan aldıklarını Türk toplumuna geri vermiş, vermeye de devam eden bir şirket.
2017 üretim ve teknik sonuçlar açısından nasıl bir yıl oldu, hem Güneş Sigorta hem sektör geneli için?
Hem dünya hem de Türk sigorta sektörü için zor bir yıl oldu. Öncelikle önemli katastrofik hasarlar meydana geldi. Dünyada kasırgalar, Türkiye de sel ve dolu hadiseleri önemli ölçüde hasara yol açtı. Bizi de açıkçası zorladı ama bunlar bir yandan da sigorta sektörünün başarıyla geçtiği imtihanlar olarak tarihe geçti. Bunun yanında, Nisan ayında trafik sigortasında tavan prim uygulamasına geçilmesi, peşinden yüksek riskli poliçelerin havuza devredilmesi, daha sonra da zorunlu hekim sorumluluk sigortasında havuz uygulamasına geçilmesi geçen senenin en çok konuşulan konuları oldu. Her şeye rağmen sigorta sektörü ve Güneş Sigorta 2017’yi büyümeyle kapattı. Biz, geçen yıl 1 milyar 660 milyon liralık üretim yaptık ve yılı pazar payında sekizinci sırada kapattık. Finansal olarak başarılı bir yıl geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Sektör geneline baktığımızda ise sektör prim üretiminde ve kârlılıkta önemli bir artış sağladı.
Tavan prim uygulaması sonucu trafik sigortasında yüksek zarar beklentisi vardı, kendi ölçeğinizden baktığınızda bu beklenti gerçekleşecek mi?
Trafikte uzun vadeli sonuçlara bakmak lazım. Geçen yıl, daha önceki yılın yüksek prim artışı sonucu muhasebe esaslı kâr açıklayan şirketler oldu ama karşılık hesabıyla ve tecrübemizle baktığımızda, önümüzdeki yıllarda gelecek olan hasar yükünü göz önüne aldığımızda bu yıl sektör toplamında yaklaşık 2,5 milyar liralık bir zararla karşılaşacağımızı öngörüyoruz. Bunun şu an değilse de önümüzdeki dönemde muhasebeleşeceğini tahmin ediyorum.
Trafik sigortasında tavan prim uygulamasıyla primler ucuzladı, yüksek riskli poliçelerin havuza devredilmesiyle de risk şirketler arasında yayıldı; bunların sonucunda trafik sigortasında sigorta şirketleri ve tüketici açısından optimum bir noktaya gelindiği söylenebilir mi?
Öncellikle şunu söyleyeyim; tabii en doğru olanı serbest piyasa ve serbest fiyattır ama sigorta sektörünün trafikteki sorunu fiyat değildir. Biz fiyat düşük ya da yüksek diye sorun yaşamıyoruz, bizim yaşadığımız sorun hasarı yönetememek… Özellikle mahkeme süreçlerinde uzayan dosyalar ve bizim hesaplama sistemimize göre hesaplanmayan karşılıklar nedeniyle yaşanan sorunlar bizi bu sonuca getiriyor. Sorunun bu tarafı çözülmediği sürece optimum noktanın yakalanması zor. Hasar yönetimi ve yargı tarafında hem Hazinenin hem de TSB’nin çalışmaları var, bu konularda ilerleme de kaydedildi. Özellikle kanun ve genel şartlardaki son değişikliklerle birlikte hesaplamaların nasıl yapılacağı, mahkemelerde konunun nasıl ele alınacağı hususunda yavaş yavaş ortak bir zemine gidildiğini görebiliyoruz. Ancak, bu gelişmelerin sorunlarımızı bugün için çözmesini bekleyemeyiz. İşte bu sorunlarımızın tam çözülmediği ortamlarda en iyi çözüm bence havuz sistemi oldu. Bu anlamda havuz sisteminin bizi rahatlattığını söyleyebilirim. Tabi ki en iyi tercih değil, ama en azından trafiğin gündemden düşmesini sağladı. Fiyatlar yeterli mi dersek, yeterli değil ama sene başında yapılan yüzde beş, ondan sonra aylık yüzde bir buçuk artışlarla fiyatlar optimum noktaya doğru geliyor. Hasar yönetiminin istediğimiz seviyeye gelmediği bir ortamda şimdilik optimum nokta budur. Hasar yönetiminde, ilgili mahkemeler standart kararlar vermeye başladığında, biz de neyle karşılaşacağımızı öngörebilip fiyatlandırdığımızda en doğru noktaya geleceğiz. Tabii ki doğru çözüm serbest fiyatlamadadır, serbest piyasa ekonomisidir. Nihai hedefimiz; mutlaka hasar yönetimini düzeltip, mahkeme kararlarında standartlaşmayı sağlayıp, öngörülebilir maliyetlere göre yapacağımız fiyatlandırmayla serbest tarifeye geçmek olmalı diye düşünüyorum.
Oto sigortalarına sıkışmışlık sektörün asıl işlevinin doğru anlaşılmasını da engelliyor denebilir mi?
Evet. Sigorta sektörü toplum için vazgeçilmez, çok önemli bir sektör. Bu sektörün varlığı ekonominin devam edebilmesi için elzem. Sağladığı teminatlarla hem şirketleri hem de devletin birçok kurumunu çalışabilir kılıyor, insanların hayatını kolaylaştırıyor. Sigorta sektörünün önemini daha fazla vurgulamalıyız, sektörün insana dokunduğu alanları daha çok ortaya çıkartmalıyız. Bu anlamda finansal okur-yazarlığın önemine dikkat çekmek zorundayız. Sektör olarak finansal okur-yazarlığın artması için çalışmalıyız. Finansal okur-yazarlığın artması sigorta ihtiyacını da daha fark edilebilir hale getirecektir. Ülkemizde ekonomik gelişmeler sonrasında insanların kaybedebileceği varlıkları arttı; artık daha iyi konutlarımız var, daha iyi yaşam standartlarımız var. Bu yaşam standartlarını korumak için sigorta ihtiyacının önemini yeterince vurgulayamadığımızı düşünüyorum.
Bir yandan sürekli trafik konuşulurken bir yandan da sektörün trafik sigortası konusunu gündeminden çıkarıp başka alanlara odaklanması gerektiği vurgulanıyor; sizce bu alanlar neler?
Araç sigortalarının dominant branş olmaktan kurtulması lazım. Evet, araçlarımız çok önemli ama araçlarımızla yola çıkıp gittiğimiz sevdiklerimiz, onların sağlıkları, arabamızı önüne park ettiğimiz, hayatımızı geçirdiğimiz konutumuz, aracımızda taşıdığımız çocuklarımızın eğitimi çok daha önemli… Hayatın bir sürü unsuru var, bunların hepsinin sigortaya konu olması gerekli. Sağlık sigortalarında, başta tamamlayıcı sağlık sigortası alanında büyüme potansiyeli olduğunu görüyoruz. Ancak o tarafta mevzuatın biraz daha geliştirilmesine ihtiyaç var. En azından sigorta sektörünün Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sistemine daha rahat entegre olabileceği bir altyapıya kavuşması tamamlayıcı sağlık sigortalarının önünü açacaktır. Bununla birlikte kefalet ve alacak sigortalarının önemli bir potansiyeli var. Bu konuda çalışmalar başladı, bankalarla entegrasyon çalışmalarının yoğunlaştığı bir yıl olacak gibi görünüyor. Biz de bu konuda çalışıyoruz. Bankanın teminat mektubuna alternatif demesek de onu tamamlayıcı, onun kapsama alanını genişletecek bir ürün olarak kefalet sigortası hem sigorta sektörünün hem bankacılık sektörünün hem de bundan faydalanacak olan müşterilerimizin çıkarına olacaktır.
Son yıllarda iklim değişikliğine bağlı risklerin ve siber risklerin sigortalanması sıkça gündeme geliyor. Sigorta sektörünün teminat verme bakımından, hasar ödeme bakımından bunları yönetebilecek kapasitesi var mı?
Hem Türkiye hem de dünya ölçeğinde baktığımızda sigorta sektörünün bunları yönetebilecek altyapı ve insan kaynağı var ama odak sorunu olduğunu düşünüyorum. Türk sigorta sektörü açısından bakarsak, trafik sigortası, hekim sorumluluk sigortası, yargı kararları, rutin operasyonlar derken halen gündelik hayatta o kadar çok sorunu var ki, iklim değişikliği ve siber riskler gibi konuları konuşmaya bile fırsat bulamıyoruz. Oysa, gerçek gündemin bu konular olması lazım. İklim değişikliği ve siber riskler önümüzdeki dönemde hayatımızı ve ticaretimizi tehdit eden en önemli riskler olacak. Sigorta sektörü, hem bugüne kadar yaptığı istatistik çalışmaları hem risk analiz yeteneği hem de hasar yönetimindeki operasyon kabiliyetiyle her sorunu çözecek potansiyele sahip ama farkındalık ve odaklanma konusunda bir sorun yaşıyoruz. Bu konuda da sigortalamanın ve hasar yönetiminin yanında risk yönetiminin önemini vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu hasarların bir kısmı kaçınılmaz değil. Bunlarla ilgili önlemlerin alınmasında, bu konuda farkındalığın oluşmasında sigorta sektörü çaba göstermeli. Ben kendi adıma iklim değişikliğiyle ilgili okuyorum, paylaşımlarda bulunuyorum, konuşmalarımın arasına katıyorum, bir şekilde yapılabilecek en ufak bir şey varsa, onu yapmaya çalışıyorum. Bunlar en azından farkındalığın artması açısından önemli. Nesnelerin internetinin, endüstri 4.0’ın, sürücüsüz araçların konuşulduğu bir ortamda aslında siber risklerin boyutunun anlaşılamadığını düşünüyorum. Siber riskler deyince hani bir KOBİ’nin sunucusunun çökmesi ya da muhasebe bilgilerinin çalınmasından öte bir fabrikanın durması, sürücüsüz bir aracın dehşet saçması potansiyeli sözkonusu… Evinizdeki buzdolabının, çamaşır makinesinin size isyan etmesi diyelim en basitinden, bunlara birlikte doğabilecek olan sorumluluk risklerine, endüstri 4.0 döneminde robotların çalıştığı bir fabrikada iş durmasıyla yaşanacak iş kayıpları risklerine hazır mıyız derseniz, hayır, bunlara hazır değiliz.
Hekim sorumluluk sigortasında da havuz uygulamasına geçildi; Güneş Sigorta da işlemleri yürütmekle görevlendirildi. Yapılan düzenleme bu branştaki sorunları ne ölçüde giderdi?
Getirilen düzenlemeyle tıbbi kötü uygulama sigortası havuzunun nasıl işletileceğine dair bize sorumluluk verildi. Biz burada üzerimize düşen sorumlulukla ilgili hem bilgi işlem hem muhasebe hem de insan kaynağı altyapısını oluşturduk, sektörün verilerini toplayıp onlarla ilgili gerekli dağıtımları ve transferleri yapacak havuzun işletmesini üstlendik. Niye bu noktaya geldik ve bundan sonra ne yapılması gerekiyor diye soracak olursanız, hekim sorumluluk sigortasında primlerin hiç artmadığı, sigorta sektörünün risk analizi yapamadığı, dikkatli hekim kimdir, daha az dikkatli hekim kimdir birbirinden ayrılamadığı, ayrı fiyatlanamadığı bir durumla karşı karşıyayız. Ne yazık ki, burada da trafik sigortasında olduğu gibi çok uzun sürede sonuçlanan bir yargı süreci ve hasar süreci var. Hasarın boyutunun çok büyüdüğünü görüyoruz, bununla ilgili muallak dosyaları çok ciddi şekilde artıyor ama alınan primler çok yetersiz. Sadece primlerin artması değil, riskli hekim gruplarının farklı fiyatlandırmaya tabi tutulması lazım. Bunlar konuşulmaya başladı ama sonuca etkisi trafik sigortalarında olduğu gibi çok hızlı olmayacak. Çünkü sekiz yıl boyunca sigorta primlerine hiç zam yapılmamış ve bu farkı bir senede kapatmak mümkün değil. Gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda bir hekimin sigortasını yenileyememesi ya da yaptığı hata sonrası sigorta maliyeti en büyük kabusudur. Türkiye’de böyle değil, ne yaparsanız yapın sabit bir ücretle hem de hemen hemen lüks semtteki bir profesörün tek bir muayene ücreti kadar primle biz bu işi yürütmeye çalışıyoruz. Biz fahiş prim, fahiş kâr peşinde değiliz, sigorta sektörü olarak sürdürebilir yapı peşindeyiz. Neticede sigortacının aldığı primle hasarını ödeyebilmesi lazım.